Yılbaşında Televizyonda Ne Var?

Her sene olduğu gibi bu sene de televizyondaki adamınız tabii ki benim! Yıllardır buralarda bu işi yapan ve programları tık tık sıralayan bir ablanız olarak (e 32'ye 3-4 gün kaldı) bu sene de yeni yıla evinde girenler kulübüne amme hizmetini tabii ki ben yapıyorum. Dışarıda harcayacağınız paranın onda birine evinizde en kral sanatçıları dinleyerek, en keyifli programları izleyerek, en güzel şekilde eğlenirsiniz. Evinizin konforunda hem de! Öyleyse let the fun begin!

Mustafa Kemal | Yılmaz Özdil

Hayatımda okuduğum en kıymetli kitaplardan birisiydi. Yılmaz Özdil'in köşe yazılarını zaman zaman okurum ama bu kitap bambaşkaydı. Bir kere konusu sebebiyle objektif bakamayacağım bir işti ki objektif bakmaya gerek kalmayacak kadar güzeldi. Ata'nın hayatıyla ilgili farklı kaynaklardan, anılardan ve biyografilerden derlenen bilgilerle doğrulanan bilgiler anlatılıyor kitapta. Ata'nın hayvan sevgisinden, çocuk sevgisine, hayatına giren kadınlardan, kendisiyle ilgili anlatılan "şehir efsanelerine" kadar birçok farklı konuda doğru bilgileri veriyor. Yer yer gözyaşları içinde okuduğum, yer yer tebessüm ettiğim müthiş bir eser! Her evde bulunsa, herkes doğruyu doğru kaynaklardan öğrense, öğrendikten sonra karar verse düşüneceği şeye çok daha doğru olacaktır diye düşünüyorum. Çünkü saygı duymamaya, sevmemeye imkan yok bunu okuduktan sonra. Özellikle Kurtuluş Savaşı dönemi ve Cumhuriyetin kurulduğu döneme ilişkin hatıralar yumuşak karnım olduğundan okudukça içim ezildi. Ne kadar şanslıymışız! Ne kadar doğru işler yapılmış! Ne büyük vizyonlar konmuş ortaya, geleceğe yönelik ne büyük adımlar atılmış da sonra sonra bunlar mahvedilmiş. 80-90 sene öncesinden böyle geleceği görmek... Pes! Kendisi de ekibi de ne kadar büyükmüş! Kitap Kırmızı Kedi Yayınevinden çıkma, 520 sayfa ve 35 TL. Her kuruşunu sonuna kadar hak ediyor. Mutlaka okuyun!

2018'in Enleri

Klişelerin hastasıyım gözlerinizin ustasıyım! Geride kalan 365 günü yad etmedikten sonra ne anlamı var ki takvimin, yılın, geçmişin, yeninin falan... En güzel gün henüz yaşanmamış olandır demiş ya Nazım, o hesap, henüz yaşamadığımız o güzel günler gelene kadar şimdilik eskilerini yad edelim hadi. Bakalım 2018 nasıl geçmiş...

Sofie'nin Dünyası | Jostein Gaarder

Felsefe dersi almıştım lisedeyken, üniversitede de düşünce akımları ve filozofları anlatan çeşitli dersleri görmüştüm. Keşke tüm bunlardan önce okumuş olsaydım bu kitabı. Çünkü o derslerin hepsi baş ağrılarıyla sonuçlandı. Bu kitaptaki gibi bir hikayenin içine yedirilerek anlatılsaydı oysa yahut Platon'un Devlet kitabı gibi karşılıklı diyalog ile geçilseydi muhtemelen Felsefe benim en sevdiğim derslerden birisi olurdu. Fark etmeden onlarca bilgiyi yükleyiveriyor zihne. Böyle kitapları gençliğin ilk zamanlarında okutabilsek keşke yetişen fertlere... Ders olsun diye değil, görev olsun diye değil, sadece doğru şekilde öğrenmeleri için. Ben çevremdeki gençlere okumalarını önereceğim, akıllarına, kalplerine bir şekilde dokunup; ben neyim, kimim, nereden geldim, nereye gideceğim gibi soruları düşündürebilirsem; kârdayım demektir. Kitap Pan Yayıncılık tarafından basılmış, 591 sayfa ve 40 TL. Okuyun, okutun! Bu mühim. Düşünen insan lazım zira.

Günlerden Galatasaray #17

Galatasaray'ın oynaması gereken oyunu nihayet 17. haftada oynamaya başlamış olması bir yana devreye gidecek olmak çok üzücü yahu! Tam da sakatlar iyileşti takım kıvamını alacak derken hem de... Varmış bunda da bir hayır demek lazım sanıyorum. Galatasaray dün akşam Sivas'ı ağırladı Samiyen'de. Henry'in 2, Soso'nun 1 ve Eren'in 1 golüyle 4-2 galip geldik. Galibiyetten güzeli, oynanan hırslı oyun, takımın asla vazgeçmemesi, konsantrasyonun dağılmaması ve sonunda atılan gollerdi! Belhanda ve Soso'nun oyunu ile ortaya koydukları karakter inanılmaz. Özellikle Belhanda'nın (kullandığı kornerler dışında) sakatlıktan dönüp bu kadar hırslı olması müthişti. Devre arası transferine oynamadıysa ve ikinci yarı da böyle oynarsa Soso gibi içeriden transfer olur çok güzel olur! Şimdi tek ihtiyaç transfer. Güzel transferlerle -gaza gelmek gibi olmasın ama- biz yine yeniden şampiyonluğa yürürüz Allahın izniyle. Son söz ise VAR sistemine. Vaktinde çok şikayet ettik söylendik ama bu maçta VAR sisteminin aslında doğru kullanıldığında işe yaradığını bir penaltı ve bir de gol ile görmüş olduk. Görüyorsunuz, doğru olursanız, dürüst olursanız, kötüye kötü demeyi başarırsanız; sonunda iyiler mutlaka kazanacaktır! Sen yine aslan gibi savaş GALATASARAY!

Günlerden Galatasaray #16

Takım son iki maçtır çok iyi oynamaya başladı. Tutkulu, arzulu, ne istediğini bilen... Dün akşam hedeflenen muhtemelen beraberlikti sakatlık ve ceza almadan fakat öyle temiz bir oyun oynadı ki takım galip gelemediğimize üzüldüm şahsen. Devreye kadar sıfır kayıpla gitmeyi çok istiyordum, olmadı, olmuyor. Karşı karşıya atılması gereken hatta atamamanın atmaktan daha zor olduğu pozisyonlar kaçıyor, bir anlık dalgınlıkla ceza sahası dışından goller yeniyor, gol atması gereken adamlar sakatlanıp çıkıyor falan... Bu talihsizlik üzücü gerçekten. Her şeye rağmen, özellikle Soso'nun performansı adeta takıma yeni transfer yapılmış da tutmuş gibi hiç zorlanmadan. Hocam kendisini epey yanında tuttu hatta bazı maçların kadrosuna bile alınmadı. Buna rağmen şimdi takımın sahadaki beyni oldu Soso ve umut vaat ediyor. Son bir maç kaldı devre arasına o da Sivas maçı ve içeride. Artık galibiyetle kapatmak lazım. Başakşehir de Alanya karşısında puan kaybederse yaklaşabiliriz. Sonra cezalar bitecek, sonra devre arası, sonra forvet transferi, sonra adım adım zirve olsun inşallah. 1-1 biten maçın tek golü penaltıdan Eren'den geldi. Sen yine aslan gibi savaş GALATASARAY!

Ölümlü Dünya | 2018

İşte Türkiye'de böyle değişik filmler de lazım artık diye düşündüm filmi izlerken sürekli. Var mı bu tarz aksiyonlu bir komedi? Yok ki! Bunu yapsa yapsa bu genç adamlar yapacak zaten. Ali Atay yapacak, Doğu Demirkol yapacak, Feyyaz Yiğit yapacak! Ahmet'i, Murat'ı, Selçuk'u ve Ata'yı çok seviyorum ben ve yaptıkları "Yeşilçam" tadında sıcacık komedileri de en az onlar kadar çok seviyorum öte yandan farklı bir şeyler de izlemek, izletmek lazım artık! Ölümlü Dünya tam da bu tarz bir film. Peşinden bu tarz filmler yapılmaya devam edilirse şahsen mutluluk duyarım. Öyleyse detaylandıralım.

UEFA, Avrupa Ligi değil, UEFA!

Dün akşam Galatasarayımız Şampiyonlar Liginde bu sezon için son maçını oynadı. Son ana kadar düşmeyen ve bu sezonki en hırslı maçını oynayan Galatasaray maalesef 3-2 yenildi. Şampiyonlar Liginde Porto'yla iki maç yaptık bu sene ve sezonun başından beri aşağı yukarı yaptığımız 20 maçta en çok beğendiğim oyun bu yenildiğimiz iki maçta oynandı. Keşke sezona biraz daha yayabilseydik bu oyunu. Çünkü oynadığınız zaman görüldüğü üzere forvetsizlik falan hikaye oluyor o top bir şekilde gidiyor kaleye. Mağlubiyete rağmen çok memnunum ben. Elbette gönül isterdi ki galibiyetle, galibiyetin parasıyla birlikte bu hırsın sonuca dönüşmesiyle bitmeliydi bu maç. Ama memnunum. Başlıkta da dediğim gibi bu kupanın adı benim gözümde hiç Avrupa Ligi olmadı. Sanırım biraz eski kafalıyım :) Bu turnuvanın adı UEFA arkadaşlar. Biz eğer sonuca gidebilen bir oyuncuyu, çok değil bir oyuncuyu, bu takıma dahil edebilirsek ve elbette her rakibimize Porto'ya oynar gibi oynasak biz ikinci yarı ligi de domine ederiz, güzel bi kura şansıyla UEFA'da da (evet UEFA'da) yürürüz inşallah. Şimdi sen aslan gibi savaş GALATASARAY!

Hedefim Sensin | 2018

Bazı oyuncular vardır içinde yer aldığı her proje için referanstır. Hani o varsa tamamdır dersiniz. Ata Demirer benim gözümde o oyunculardan birisi. Özellikle kaliteli komedi konusunda. Geçtiğimiz hafta sonu gidip Ata Demirer'in yeni filmi olan Hedefim Sensin'i izledik ailecek. Beklenti bu kadar yüksek olunca çok gülmek istiyorsunuz haliyle ve evet film hedeflediği şeyi yapıyor. Yani güldürüyor ve eğlendiriyor. Ayrıca bir diğer iddiası olan çiğköfte yeme arzunuzu da epey kışkırtıyor. Hadi biraz filmi konuşalım öyleyse...

Günlerden Galatasaray #15

Yaklaşık 15 dakika ekrana baktım ne yazarım diye. İmleç yanıp yanıp söndü. Yıllardır Galatasaray maçı izliyorum. Galatasaray'ı bu kadar acziyet içinde hiç görmemiştim. Haftalardır gerçekten takıma etki eden hakem hatalarını konuştuk durduk. Ama bu maçta değil. Penaltımızı vermediler diyemeyiz artık çünkü 2-0 öne geçmiştik biz. Garry ve Eren'in birer golüyle o farkı açmıştık. Ama öyle lakayt bir oyun, öyle yorgun bir takım, kaçırılan öyle bomboş pozisyonlar ve öyle yanlış değişiklikler vardı ki sahada hiç kimse hakeme laf etme hakkını kendinde göremez, görmesin. Haksızlık her yerde haksızlık kabul ama bu giden 2 puanın sebebi değil. Takımda genel bir formsuzluk var. Teknik heyetten futbolcusuna kadar hem de... Tamam hepimiz kızgınız, hepimiz karşısındayız adaletsizliğin ama ben her maçta kendimi gazlayıp sıfırdan oturuyorsam o ekranın başına, beyefendiler de bir zahmet maçlarda sıfırdan başlayıp bu işi sahada çözmenin bir yolunu bulacaklar. Play-off sezonu gibi, geçen sezon gibi, daha önce bizimle uğraşılmaya çalışılıp hepsini susturduğumuz diğer tüm sezonlar gibi! Devre arasına son 2 maç. Biri Başakşehir ile... İkide iki yapmak için çok şey verirdim ama zor gibi... Yine sen aslan gibi savaş Galatasaray! Nolur savaş! Nolur durma, zira sen bu değilsin.

Akıl Oyunları | Daniel Palmer

Aslında çok keyifli başlamadı bu kitap. Hatta epey sıkıldığım atladığım yerler de vardı. Fakat her gerilim kitabında olduğu gibi sona doğru yükseldi ve her polisiyede olduğu gibi tahmin etmenin güç olmadığı bir sonla tamamlandı. Kitapta, bir yapay zeka firmasının sahibi olan Charlie'nin yaşadığı kafa karıştırıcı olaylar anlatılıyor. Olaylardan kastım cinayetler, yapılmaması gereken şeyler ve nihayetinde de akıl hastanesine gönderilme... Babası ve kardeşine şizofren teşhisi konulan Charlie'nin yaşadıklarının da aynı hastalık sebebiyle olmasından şüpheleniliyor. İşlerin nasıl gittiğini yazmayayım fakat beklentinin üzerine çıkamamış bir hikaye olmuş yazık ki... Kitap fuarından araştırma yapmadan kitap aldığımda pişman oluyorum. Bu kitap da pişman olduğum kitaplar kategorisine son sıralardan da olsa girer. En azından almasam da olurmuş diyeceğim türden bir kitap. Bendeki baskısı Koridor Yayınlarından 456 sayfa ve 28 TL gibi abuk bir fiyatı var. Hiç denemeyin bile ya... Fiyattan sonra buna karar verdim evet :)

Günlerden Galatasaray #14

Galatasaray dün akşam Beşiktaş deplasmanındaydı ve 1-0 mağlup oldu. Maçın önüne yine yeniden hakem geçti. Artık ben futbol izlemek istiyorum. Nefret etmek değil Galatasaray ile mutlu olmak istiyorum. Bu adaletsizliğe birinin dur demesini istiyorum. Fernando Muslera'nın yaptığı hareketin tüm yönetime yayılmasını istiyorum. Yıldım artık. Üzülmeyi bile hissedemiyorum. Tek hissettiğim adaletsizliğe karşı duyduğum hırs ve hakkın yenmesine karşı duyduğum kin. SUSMAYIN!

Federasyon vs Galatasaray | 2018/2019 Sezonu

14 maç oynandı 2018/2019 sezonunda. Galatasaray oynadığı 14 maçın 7 tanesini kazandı 3 tanesinde berabere kaldı 4 tanesinde mağlup oldu. Bu maçların neredeyse tamamında da hakemler tarafından aleyhinde bir karar verildi. Gelin geride kalan 14 haftaya şöyle bir bakalım, hafızalar tazelensin, zihinler açılsın ve uyuyan güzel Galatasaray yönetimine bir mesaj yollayalım. Bakalım karşı taraf mı haklı, karşı taraf derken Galatasaray hariç tüm Türk futbol kamuoyundan bahsediyorum, yoksa Galatasaray mı?

ps: yazının devamındaki videolar, fotoğraflar ve bilgilerin tamamı internetten alınmıştır.

Konstantiniyye Oteli | Zülfü Livaneli

Livaneli kitapları okurken hissettiğim o ruh doygunluğunu hiçbir kitaba değişmem. Kalitesiyle verdiği hazzın tarifini ancak onu okuyanlar anlayabilir ve ben Livaneli kitabı okurken kendi gözümde daha kıymetli oluyorum. Konstantiniyye Otelini okumaya başlamadan önce okuduğum son Livaneli kitabı Gölgeler'di ve orada bu kitaba epey atıfta bulunmuştu Livaneli. Açıkçası Gölgeler'den sonra Livaneli okumaya bir parça ara vermiştim çok içime sinmediği için. Ama keşke daha önce okusaydım diyorum şu an. Çünkü Livaneli tüm tuşlara basarak bölüm geçmeye çalışmış gibi yıllarca heybesine doldurduğu tüm anekdotları yazmış kitaba. Roma döneminden Bizans'a, Osmanlı'dan yazarlara, tarihi eserlerden şehir efsanelerine binbir türlü bilgi var kitapta. Öyle ki yer yer arama yaparak kitaba ara vermek durumunda kaldım. Kitap Zehra isimli karakterin bir davette bayılması ile başlıyor ve neticede aynı akşamın sonunda nihayete eriyor. Fakat arada anlatılan envaiçeşit hikaye ve karakter var. Bu kadar hikaye ve karakterin birbirlerinden kopmadan derli toplu ilerliyor bunun için bile önünde saygıyla eğilirim. Doğan Kitap tarafından basılan eser 480 sayfa ve 34 TL. Okumayı unutmayın.

Kitlelerin Afyonu (mudur)?

Futbol...
Aslında Galatasaray...
Kenan Doğulu'nun dediği gibi "birdenbire hayatımın tümü oldu". 8-9 yaşlarında bilinçli olarak futbol izlemeye ve Galatasaray taraftarı olmaya başladım bir iddia sonucunda (ne kadar da sözünün eri bi kız). O gün bugündür hazırlık maçları dahil 22-23 senedir bilinçli olarak Galatasaray izliyorum. Bu akşam bir şey fark ettim ve bunu yazmak istedim acaba sadece ben mi böyle düşünüyorum yoksa başka birilerini de bu noktada yakalayabilir miyim diye... Öyleyse başlayalım.

Günlerden Galatasaray #13

Futbol konuşmanın anlamsız olduğu günlerdeyiz aslında. Buraya ne yazsam boş... Fernando dönmüş, Yuto iyileşmiş, çoluk çocuk sahaya iniyor kağıt üstünde işler yoluna giriyor gibi. Galatasaray kendisine verilen haksız cezalara, yaşadığı sakatlıklara ve tüm eksiklerine rağmen sadece ve SADECE futbol oynamak istiyor. Fakat insanlar engeller koyuyor önüne Galatasaray'ın. Bir şekilde öne geçtiği maçta şapkadan bir penaltı çıkarılıyor ve maç berabere bitiyor. Hem de tamamen uydurma bir pozisyonla, tereddüt bile edilmeden, kendi getirdikleri teknolojiyi bile kullanmadan... Bunun adı haksızlık ve ben haksızlığa tahammül edemiyorum. Bunlar değişmeyecek, göstere göstere devam edecek böyle davranmaya. Biz de sevgi kelebekleri gibi buralarda çabalamaya devam edeceğiz. Yazık! Verilen emeğe yazık! Harcadığımız zamana, paraya, döktüğümüz gözyaşlarına, hırslandığımız anlara yazık! Galatasaray 1-1 Konyaspor. Alın şampiyonluğu başakşehirinize monte edin. Hayırlı olsun.

Sevginin Son Dileği | Debbie Macomber

Bu tür kitaplar benim için guilty pleasure kategorisinde aslında. Okumamam gerektiğinin farkındayım, daha güzel kitaplar okuyabileceğimi, bana kendimi daha kaliteli hissettirecek kitapların elimde olduğunu biliyorum fakat kendime engel olamıyorum. Daha önce birden fazla kitabını okumuştum Macomber'in ve kitap fuarında güzel indirimini görünce dayanamadım. Kitapta eşi kanserden ölen Michael'ın eşinin ölümünün birinci yılında hayata devam etmeye başlayışının hikayesi anlatılıyor. Sevdiğini kaybetme, hayata yeniden tutunma ve mektup işin içine girdiğinden Not: Seni Seviyorum filmini anımsadım sıklıkla. Fakat filmi izlerken olduğu gibi böğürerek ağlama masada değildi tabii ki. Ucuz bir romantik komedi kitabıydı özetle. Martı Yayınları tarafından basılan kitap 464 sayfa ve fiyatı 27,50 TL. Bu türle ilginiz yoksa yaklaşmayın bile.

O Muydu? | Stefan Zweig

Araya kıramayacağım kitaplar girince, biraz ara vermiştim Zweig kitaplarına (neredeyse 1 ay). Dün sabah başladığım kitabı öğle saatlerinde (bitmesin diye gözümün önünde tutmamış olmama rağmen) bitiverdi. Kitapta Limpley isimli bir karakterimiz var. Bu karakter epey coşkulu biri Kitabın kapağında da gördüğünüz gibi mutluluğunu görgüsüzce ortalığa saçıyor hatta. Komşusunun ağzından dinliyoruz Limpley'in hikayesini. İngiltere'nin kırsalında geçen huzurlu bir hikaye olarak başlıyor ki Zweig'in psikolojik durumunu (intihar etmesi, yaşadığı dönemde bir dünya savaşı ile burun buruna gelmesi vs.) düşününce muhtemelen gençliğinde falan yazdı, bu kadar optimist şen şakrak bir kitap yazmış olamaz demiştim. Her zamanki gibi erken karar vermişim. Evet, mutsuz hatta fecaat ile biten bir kitap olmuş. Fakat müthiş kurgusuyla ve yine yeniden nefis betimlemeleri ile o feci sona üzülemiyorsunuz bile. Sadece kitabın mükemmelliğinin tadı kalıyor damakta. Yattığı yer nur olsun, kitaplarının sonu gelince ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yok. Bir de not; ben genelde Zweig kitaplarını İşbankası Yayınlarından alırım. Bu kitabı Can Yayınlarından almışım iyi ki de... Çünkü kapak tasarımı ve çevirisiyle çok başarılıydı. Sadece 56 sayfa olan bu kitap yine sadece 6 TL. O K U Y U N!

Aşk Köpekliktir | Ahmet Ümit

Ahmet Ümit 2004 yılında yazmış bu kitabı. Aşkın çeşitli hallerini anlattığı kısa kısa hikayeler var kitabın içinde. Kitaptaki hikayeler aşka dair olduğundan normalde epey duygulanmam lazım fakat olmadı. Yani öyle damar damar üstüne binmeli hikayeler yok. Kurgu olduğu aşikar olan ilk 8-9 hikayenin ardından kitaba adını veren Aşk Köpekliktir isimli uzun hikayeyi okuyoruz. Hikaye isimleri de "Aşk .....dır/dir" şeklinde düzenlenmiş hikayenin içeriğine göre. Ahmet Ümit polisiyeye yönelmiş ya, çok iyi etmiş. Satılsın diye yazılmış, piyasa işi diye tabir edeceğimiz bir kitap olmuş. Aşk hissedilebilecek en çarpıcı hislerden biri ama bu kitap çarpmıyor bir türlü. Peki aşk köpeklik midir? Son hikayede şunu söylemiş Ahmet Ümit "o derin düş kırıklığı. Sen onu deli gibi severken onun seni umursamaması... Ya da yasak savma kabilinden umursamıyormuş gibi görünmesi. Hani istemiyorum ama yan cebime koy durumu. Sen onun üzerine titrerken, onun bahanelerle senden uzak durması. Senin sevgi dolu ataklarına içtenlikle karşılık verecek yerde, sudan bahanelerle geçiştirmesi..." Arz ederim :) Kitabın bendeki baskısı Everest Yayınlarından, 344 sayfa ve 9,90 (cep boy). Polisiye iyidir ya, ona yönelelim...

Bıçkın ve Orta Halli | İbrahim Yıldırım

Bizim Büyük Çaresizliğimiz ile birlikte vermişti bu kitabı bana. Sıkılacağımı, sevmeyeceğimi bile bile vermiş. Sevmeyeceğimi bildiği halde bana neden 470 sayfa bu kitabı okuttu bilmiyorum. Umut işte... Kitapta Edip'in Müfit adında bir yorgancıyı öldürmekten ceza alması hususu işleniyor. Olayı Edip'in yakın arkadaşı olan Ömer'in ağzından dinliyoruz. Ömer bu cinayeti çözmeye kendini o kadar adamış ki, cinayetle ilgili notlarını akıl hastanesinde bir araya getiriyor. Hikayeyi birinci ağızdan dinlemek keyifli fakat araya ikinci, üçüncü anlatıcılar girince benim gözümde ve algımda olay dağılmaya başlıyor. Takip edilecek birden fazla hikaye, kendi içinde çeşitlenen birden fazla karakter olunca (ve bu karakterlerin de karakter bozukluğu işe girince) kitap bana en az bu yazı kadar dağınık geliyor. Kendi içinde bir "cinayet romanı" olarak tanımlanmış olsa da benim daha önce okuduğum cinayet romanlarında hissettiğim heyecan-gerginlik karışımı duygunun onda birini bile veremedi bana. 470 sayfayı okudum ama artık işkence çekerek... Kitabı okumam için bana veren arkadaşım 15 yıl önce okuduğunu ve sevdiğini söylemişti. Bugün okusa belki o da hoşlanmaz (fonda Mazhar Alanson Benim Hala Umudum Var şarkısını söylüyor) bu yüzden ben de hoşlanmamış olmakta bir beis görmüyorum. Siz de sevmezsiniz muhtemelen. Yapı Kredi Yayınları tarafından basılan kitap 473 sayfa ve 20 TL.

Günlerden Galatasaray #12

Hafta içi verilen ceza kararlarının akabinde en çok aklımdan geçen şey şuydu; Galatasaray, sezon içinde bir kere "dürtülme" yaşarsa, rahatı bir şekilde bozulursa geri dönüşü fena olur. Bu "dürtülme" 2018-2019 sezonu için Fenerbahçe maçının cezaları olacak belli ki. Çok kıymetli bir üç puan aldık Kayseri deplasmanından. Ama elbette üç puandan kıymetlisi takımın cezalara, sakatlıklara, tökezletilmeye çalışmasına rağmen tüm takımın karakter koymasıydı. Hocamın tribünde olması takımı ateşlemiş görünüyor. Başta Fegu ve Belhanda olmak üzere Serdar, Ozan, kafası paketlenmesine rağmen Nando ve 2 golüyle Henry dün akşam aslında hem kendilerine hem de herkese şu mesajı verdiler: maç sahada kazanılır ve topu üç direğin arasına sokarsan kimse bunu değiştiremez. Henry 2 kez, Ömer ise 1 kez bunu başardı, sayıldı mı? Evet! Değiştirebildiler mi? Hayır! Bu arada, dün akşam maçın son 10 dakikasını da gözlerim dolu dolu izledim. Celil, İsmail, Ozan ve Yunus'un aynı anda sahada olmasıydı. Bu çocuklar bizim geleceğimiz olacak inşallah ve Hocam da bunu birilerinin gözüne sokar gibi siz kesin, koparın biz yeşeririz dercesine Celil, Yunus ve İsmail'i oyuna aldı. Çok kıymetliydi gerçekten. Hocamın cezasının bir an evvel bitmesini, bu performansın Şampiyonlar Ligine de taşınmasını ve deplasman fobisi goygoyunun tez zamanda tükenmesini diliyorum. YÜRÜYEDURUUUUUNN!

The Champioooooonns! #4

Maçın başında yenen gol, takımın savrukluğu, sakatlık falan fıstık diye okumuşsunuzdur zaten iki üç gündür. Tekrara düşmeyeyim. Ben sadece yıldığımı yazmak istedim. Aslında maç yazısı falan yazmayıp sallayacaktım ama bloga girince tutamadım kendimi. Üzgünüm sadece. Takımın durumuna, kaçan gollere, kazanılamayan puanlara falan değil... Takımın kötü olduğunu kabullenemeyişime, eksikleri beklemeyi sabredemeyişime ve en pür sevgimin sahibinin vasıfsız insanların elinde hiç oluşuna üzülüyorum. Lokomotif kötü diye muhtemelen UEFA'ya gideceğiz. Ekonomik olarak para akışı devam edecek bu mühim. Ama tüm kalbimle istediğim asıl şey bu takımın güven tazelemek için kazanmaya başlaması. Yürümeyin artık KOŞADURUN NOLUR!

Günlerden Galatasaray #11

Galatasaray 2 - 2 Fenerbahçe. (Donk, Linnes)
Çok şükür bir maça daha hakem damgasını vurdu. Kimi şampiyon yapacaksanız yapın da yormayın bizi.


Bizim Büyük Çaresizliğimiz | Barış Bıçakçı

Kitabı, "mutlaka okumalısın, benim sevdiğim kitaplardandır" diye elime tutuştururken gergindim. Benim çok sevdiğim Düğün Dernek serisine yer yer güldüğünü ama Selçuk-Murat-Ahmet üçlüsünden çok daha iyisini beklediğin için sevdiğini söyleyemeyeceğini anlatırken içimde kabaran ince siniri hatırlıyorum. Birine verdiğiniz kıymet ne kadar büyükse, o kişiyle aynı şeyleri yemeyi, aynı şeyleri sevmeyi, aynı şeyleri okuyup, dinlemeyi de o kadar çok istiyorsunuz. En azından benim bünyemde durum böyle çalışıyor. İşte kitabı elime ilk aldığım anda bu yüzden gerilmiştim, ya onun kadar sevemezsem, ya onun kadar benimseyemezsem bu kitabı diye... Çok daha fazlası oldu! Kitaptaki Ender&Çetin ikilisini okurken bizi yakaladığım o kadar çok an vardı ki... Ona bunu söylediğimde ise kitapta dikkatimi en çok çeken ve en güzel tebessüm ettiren sözlerden biriyle cevap verdi bana. Evet, Neşet Ertaş haklı "kalpten kalbe bir yol vardır, görünmez." Ve ben ilk kez bir kitapta anlatılan aşktan fazlasını, ayrı iki vücuttaki tek kalbin paylaşıldığı o dostluğu sevdim. Barış Bıçakçı, başta Ender&Çetin dostluğu sonra da müthiş Ankara tasvirlerin ve kelimeleri lokomotife bağlı vagonlar gibi birbirine bağlayarak önümden akıtıp geçirdiğin için dilerim cennete gidersin. Kitap İletişim Yayınlarından çıkma, 167 sayfa ve 24 TL. Bu kitabı okumazsanız hayatınızda bir şeyler eksik kalır.

ps: Yazıdaki gizli özne, bir gün bu yazıyı benim dürtmemle yahut kendi kendine keşfederek okursan çaktırma. Ne de olsa biz konuşmadan da anlaşan Ender ve Çetin'iz (Çetin benim evet ve bu çok net!).

Başlangıçta Deniz Vardı | Tomas Gonzalez

Kitap fuarında dolaşırken gördüm kitabı. Öncelikle kapağına sonra da fikrine vuruldum. Kitapta bir çiftimiz var Bay J ve eşi Elena. Çiftimiz şehrin kalabalığından ve keşmekeşinden sıkılıp sahilde bir ilçede bir çiftlik satın alıyor ve orada yaşamaya başlıyor. Ne klişe ama! Kitabın verdiği mesaj ise, herkesin hayal ettiği şey her zaman hayal ettiği gibi olmayıp evdeki hesabımız çarşıya uymuyor. Başta tatil modunda başlayan sahil hayatı sonradan sonraya mevsim değişiklikleri, geçim derdi, çiftliğin, hayvanların, ağaçların bin bir düzeni derken çileye dönüşüyor ve sonuçta da biri ülkenin öbür ucuna savrulurken diğeri canından oluyor. Spoiler vermiyorum neticede hiçbiriniz okumayacaktır. Ama bence okuyun. Sahile taşınma hayalinizden vazgeçmeden "hakikaten kışın naparım ki acaba" diye düşündürdü bana. Belki okuyanlara da düşündürür. Bi deneyin. Kitap Nora Yayınevinden çıkma, 168 sayfa ve 18 TL.

Günlerden Galatasaray #10

O kadar sinirliyim ki son çıkılan üç maçın üçü de birbirinden beter. Hiçbir söyleyeceğim söz yok. Malatya'ya 2-0 yenildi Galatasaray. Ahmak yöneticilerle, beceriksiz kondisyonerlerle bu kadar olması bile mucizeydi. Hakem hatası falan diye konuşanı görmemek için kapattım maçın sonunu bile beklemeden. Şu maçta hakem hatası konuşulacak son şey. Geçmiş olsun. Devre arasında gönderilsin isimlerine koşarak giden bir de 7 numaramız var. Bari para kazandırarak gitse...

The Champioooooonns! #3

Porto maçında ne kadar üzüldüysem bu maçta da o kadar kızdım. Öyle gereksiz öyle vasat öyle kabullenen bir oyun vardı ki sahada sindirmek elde değil. Hocamın planı belliydi aslında, "sabırla kabullen, bekle ve öldürücü vuruşu yap". Tek sıkıntı o vuruşu yapamamaktı maalesef. Yoksa sabretmekte, kabullenmekte ve beklemekte değildi. Benim gibi canı tez değilseniz tabii. Bekle, bekle, bekle... Aradaki pozisyonları oh gol olmadı diye atlatmaya çalış... Atılan golün ofsayt olmasına bi daha oh de... Hakemlerin atladıklarına sevin... Epey yorucuydu. Bu maçtan çıkan 1 puanın başımızın üzerinde yeri var zira 3 puanı hak etmediğimiz konusunda hepimiz hemfikiriz diye düşünüyorum. Öte yandan kızdığım kadar üzüldüğüm bir nokta da vardı o da Yuto'nun sakatlanmasıydı. Öyle kısmetsiz bir takımız ki nerede saçma sapan bir sakatlık var bizi buluyor. Senelerdir futbol oynayan, kendine çiçek gibi bakan ve sıklıkla profesyonelliği ile övülen bu adamın nefes problemi yaşaması kötü bir karadeniz fıkrası gibi adeta. Geldiğinden beri en iyi futbolunu oynayan Belhanda'yı hep yerin dibine sokmayayım da bir kere de öveyim dedim. Hele ki takımda sapır sapır dökülen Eren, N'diaye, Garry gibi adamlar varken. Nando ile Ozan'a ise apayrı güzellemeler yapmak lazım ama nazardan korkuyorum. Çok güzel bir stoperimiz olacak inşallah ama siz yine de çaktırmayın... Umuyorum ki kalan 3 maçtan minimum 4 puan çıkarmak kısmet olur da yola devam ederiz. İnanıyorum ki bir forvetle bu iş çözülecek. YÜRÜYEDURUN!

Başıbozuk Sevdalar | Canan Tan

Canan Tan kitabı okumuyordum epeydir. Ayşe Kulin kitaplarından sonra onların devamı gibiydi, iyi geldi. Şiir isimli baş karakterimizin hayatına giren yanlış adamlara yaşadıkları 3 ilişkiyi anlatıyor kitap. Yanlış adamlarla diye açık açık söyleyebiliyorum zira kitabın adı Başıbozuk Sevdalar. Ezel, Baran ve Recep de anlayacağınız üzere "Başıbozuk Sevdalılarımız" kitaptaki. Benim en çok hoşuma giden detay; bölümlerin başına serpiştirilmiş kimisi Sabahattin Ali'den kimisi Can Yücel'den, kimisi Nazım Hikmet'ten kimisiyse Mevlana'dan... O kadar dokunaklı ve önüne geldikleri bölümün havasına o kadar uygun sözler seçilmiş ki tasnif eden arkadaşı tüm kalbimle tebrik ediyorum. Eğer Canan Tan ise bunu yapan zaten kitabı için en doğrusunu yapmış. Kitabın benim okuduğum baskısı Doğan Kitap'a ait, 336 sayfa ve 28 TL. Kırık dökük aşk hikayeleri okumak sanırım kadınların daha çok hoşuna gidiyor ama benim zülfü yarime dokunuyor bu aralar ve dolayısıyla da sevdim ben bu kitabı. Herkes sever mi hitap eder mi bilmiyorum ama deneyin be ne kaybedersiniz ki?