Kolera Günlerinde Aşk | Gabriel Garcia Marquez

Kitaba başlamadan önce, hatta başladıktan sonra bile bu kadar çarpılmış şekilde kitaplığa kaldıracağımı hiç düşünmemiştim. Marquez kitapları beni hep allak bullak eder ama bu kez içim ezildi. Kitap doktor Juvernal Urbino'nun ölümüyle başlıyor olsa da aslında Fermina ile Florentino'nun elli küsur yıllık aşkını anlatıyor. Kitabın başında okumaya çalıştıkça kaybolduğumu hissediyor olsam da asıl hikaye başladıktan sonra gözlerim dolu dolu okudum birçok sayfayı. Spoiler sayılacak şeylerden kaçmaya çalışarak biraz konuşmak istiyorum. Sanki yüzyıllardır bir şeyler yazmamışım gibi... Kitaba başlayalı iki haftadan uzun süre oldu. Normalde bu kadar oyalanmazdım fakat işte asıl hikayeye başlayana kadar geçen sayfalar bir parça uzayınca devamı da haliyle gecikmiş oldu. Sonrasındaysa kitap akıp gidiyor zaten. Başları atlatırsanız gerisi geliyor. Ben elimden bırakamadım hatta. Kitabın adında geçen aşkın yanı sıra bir de kolera var elbette. Olay kurgusunun geçtiği ülkede kolera salgını ile başlıyor akabinde de ülkenin durumu, insanların yaşadıkları olay örgüsünün arka planına yerleşiveriyor. Marquez'in betimlemeleri sayesinde de o ülkenin bir bireyi gibi hissediyor ve bu öğrenilmiş çaresizliğin içerisinde adeta boğuluyorsunuz. Kasveti iliklerinize kadar hissederken bir yandan da Mazhar Alanson gibi "aşkın kenarından" geçiyorsunuz. Sevmiş ama kavuşamamış bir kalp olarak kendimi de aradım kitapta. Galiba beni en çok bu noktada yakaladı... Sonra da kafamda hep aynı cümle "bebeğim, böyle şeyler yalnızca filmlerde olur" :) Neyse, kitabın bendeki baskısı Can Yayınlarından (kapağın tatlılığını görüyorsunuz), 442 sayfa ve ben aldığımda 48 TL'ymiş. Filmi varmış, bi ara onu da izleyeyim diye kendime bir notla bitiriyorum. Okuyun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yazın bakalım 😎