Ölüm Adası | Agatha Christie

Hava karanlık, kapalı, kasvetli falan olunca ister istemez elim polisiyeye gidiyor. Agatha Christie ise bu konudaki güvenli alanım gibi. Sıkmayan, çabuk akan, kimi zaman kısa hikayelerle kimi zaman nefis olay örgüsüyle akıcılığı hiç tereddüt bırakmadan devam eden bir yazar. Elimde kalan son birkaç kitaptan birisiydi Ölüm Adası. Cuma sabahı çantama attım, cuma akşam serviste bitti. Karayipler'e gidiyoruz. Kitap bir Bayan Marple hikayesi, külliyata vakıf olanlar için söylüyorum. Vakıf olmayanlar için Marple bir İngiliz, yaşını başını almış bir teyzemiz. Görmüş geçirmiş. Çevresinde o kadar çok şey olmuş, öyle şeyler yaşamış ki bir cinayeti gördüğü zaman affetmiyor. Karayipler'de yeğeninin sponsorluğunda çıktığı tatilde kaldığı otelde emekli bir binbaşı ölüyor. Yüksek tansiyon ve aşırı alkol tüketimi neticesinde öldüğü düşünülse de işin rengi biraz farklı. Marple olayı eşeleye eşeleye bir şekilde çözüyor. Katil kim türündeki kitaplarda her ipucu kitaptaki farklı bir karakteri işaret eder ve çözdüm dediğiniz ana kadar heyecan seviyesi yüksektir. Bu kitap özelinde ben katili bulmakta sonlara kadar epey zorlandığımı itiraf etmeliyim. Katilin motivasyonu ise kitapta sıklıkla gözümüze sokulmuş aslında diyerek fitili de ateşleyeyim haydi! Filmi yapılacak kadar görseli sağlam bir kitap daha okumuş olmak benim için keyifliydi. Kitabın bendeki baskısı Altın Kitaplar'dan, 224 sayfa ve indirimsiz fiyatı 255 TL an itibariyle.

Deniz Kurdu | Jack London

Bu bir büyüme hikayesidir! El bebek gül bebek büyütülen, asilzade Hump'ın çıktığı deniz yolculuğu neticesinde bir adama, Bay Van Weyden'e dönüşmesinin hikayesi! Kitap o kadar çok yönlü ki neresinden ele alacağınızı şaşırıyorsunuz. Humphrey ile başlayayım. Bir gemi kazasından sağ kurtuluyor. Sonra fok avcılığı yapan bir gemide kaptan Larsen tarafından tutsak ediliyor. Larsen wolf, Larsen korsan gibi mafya gibi bi herif ama Larsen kendini geliştirmiş, okuyan, yazan, denizde yön bulmak için aletler icat etmeye çalışan bir adam. İki karakter arasında seçim yapmak gerekirse bir iyi/kötü kahraman olan Wolf'u seçerim. Hump gemide çeşitli işlerde çalıştırılmasının ardından tekneye Maud isimli bir kadın gelir. Ve Tolstoy'un da dediği gibi şehre gelen yeni biri de tüm hikayeyi değiştirir. Buradan sonrası spoiler'a girecek o yüzden hikayeyi kesiyorum. Tam bir erkek kitabı aslında. Erkek rahatlığı, şiddeti, barbarlığı bolca sosluyor kitabı. Neticede gemide kaptan ve tayfalar arasında geçen bir hikaye okuyoruz. Normal. Kitapla ilgili yapacağım tek eleştiri denizcilik terimlerinin çok yoğun olması. Elimden sözlük düşmedi desem yeridir. Kitabın bendeki baskısı İş Bankası Kültür Yayınlarından, 376 sayfa ve indirimsiz fiyatı 150 TL. Günümüz Türkiye'sinde halen bu fiyatlara kitap temini yapan İş Bankası Kültür Yayınlarına tüm kalbimle teşekkür ediyorum.

#GünlerdenGalatasaray - Bodrumspor

Galatasaray 2-0 Bodrumspor (Lucas, Davinson)
Öncelikle Beşiktaş'a teşekkür ediyorum. Ne zaman Galatasaray'ın ayakları havalansa, inceden bir şımarma baş verse, bir Beşiktaş maçı peyda oluyor gaipten ve tokadı yiyen Galatasaray'ın ayakları yere basmaya başlıyor. Çok iyi değil mi?! Beşiktaş maçından sonra yine bölüm sonu canavarı gibi oynamaya başladık. Ortaya çok net koyulan bir oyun ve karakter var. Akşam oynadığımız Bodrum maçında da gördük bunu mesela. Taviz vermeyen, sahasına geçirmeyen, şampiyon gibi oynayan bir Galatasaray vardı sahada. Önce Lucas'ın golü geldi. Bu gole hep birlikte şaşırdık çünkü bu bir kafa golüydü. Evet, ceza sahasındaki 15 adamın arasında bu çocuk adam sıçrayıp kafa golü attı. Burada Gabriel'in hakkını teslim etmek lazım. Öyle bir orta açıyor ki ceza sahasında kim varsa golcü olacak kadar yetenek puanı ekleniyor hanesine. İkinci gol ha geldi ha gelecek derken Yunus'a yazılacak gol Davinson'a nasip oldu. İki gol arasında neredeyse bir maç süresi kadar zaman vardı. Ama ben ligin bazı maçlarındaki "maç gidecek, şimdi dönecek" endişesini hiç taşımadım. Sanırım güçlü oyun, net oyun, şampiyona yakışır oyun derken tam olarak bunu kastediyordum. Bu maç bir hafta oynansa, Galatasaray galibiyetiyle biterdi. Ligin bitmesi yaklaştıkça arkamıza yaslanıp rahatça izlediğimiz maç sayısı artıyor. Galatasaray, yine tadında bırakacak. Hedef 25, yürüyedurun!

#GünlerdenGalatasaray - Samsunspor

Samsunspor 0-2 Galatasaray (Yunus, Oshi)
İşte Galatasaray bu! Şimdi kıvırmayacağım. Maçın henüz başındaki Samsunspor golü eğer ofsayt olmasaydı oradan dönüşü biraz zordu. Allahtan ofsayttı da sonra yağmur gibi ataklar geldi. Önce Yunus'umun nefis golü geldi. Yunus'un şutunun hızı için Ferrari seviyesinde diyolla ama ben diyenlerin yalancısıyım. Evlatcanım ne güzel de yazdı maşallah! Devre önde geçti, ikinci yarının hemen başında da Yunus'un bu sefer nefis asistiyle Victor'un golü gelince, tamam dedim Serap, arkana yaslan tadını çıkar. Bu maç güzel geçecek. Öyle de oldu neticede, şükür. Zaten Fener'i yıkmışız, Samsun'u da geçince bana bir rahatlama geldi... Fener de kazanamasa ne kadar güzel olur diyeceğim fakat Sivasspor mevzusu malum... Neyse biz öndeyiz, keyfimize bakalım. Aradaki puan farkını korumaya devam ettiğimiz sürece işlerin nasıl ilerleyeceğini biz düzenleriz. Kaldı 7 maç. Altısını kazansan şampiyonsun, bu kadar basit aslında. Zor olan basiti oynamak gibi goygoylara girmeden diyorum ki Samsun'a karşı oynadığımız gibi oynarsak maçları, bence yedide yedi bile gelir. Teşekkürler Supermen! Hedef 25, yürüyedurun!

Mermer Adam | Jean Christophe Grange

Tam Zweig'in kitabının üzerine İkinci Dünya Savaşı'nda geçen bir kitap daha okuyunca Auschwitz'e gitmiş gibi oldum. Kitapta Grange bizi Führer Almanya'sına götürüyor. Reich'in, yani Hitler'in yakın çevresindekilerin eşleri teker teker öldürülüyor. Cinayetleri çözmek için de düşük rütbeli bir Gestapo subayı ile iki psikiyatr kafa kafaya veriyor. Tek ipuçları da mermer desenli bir maske. Kitabın adı da bu maskeden geliyor. Tabii ki spoiler vermeyeceğim ama sürprizli olarak değerlendiriliyor final kitabın arka kapağında "kötülük hiç beklenmedik bir yerden gelebilir" cümlesiyle. İtiraf etmek gerekirse sona doğru bence şudur dediğim kişi çıktı katil. Gelelim arka plana... Aslında kitap bir cinayet romanı bir polisiye, evet. Fakat bana okurken sıklıkla tek adam rejimini düşündürdü. Vasatlığı bir yana, küçücük bir kesimin bu kadar güçlenip halkın büyük çoğunluğunun o kesimin çizdiği çerçevede yaşamak durumunda kalması bana bir yerden tanıdık geldi epey. Özellikle de bugünlerde... Kitaba dair eleştirmek istediğim nokta çevirisi ile alakalı olacak. Çünkü Gestapo rütbelerini körlemesine bırakmış yazar. Evet dipnot olarak hepsinin yaklaşık karşılığı verilmiş ama kelimeyi okumaya çalışana kadar üç gün geçiyor. Sevmiyorum Almancayı, yalan yok. Bunun dışında başta ağır gitse de sona doğru epey akıcıydı. Kitabın bendeki baskısı Doğan Kitap'tan, 608 sayfa ve indirimsiz fiyati 510 TL. Biri artık şu kitap fiyatlarının sikimsonikliğine bi tepki verebilir mi Allah'ın aşkına ya!