Büyük Acılar

Çok sevdiğim biri "hayatında büyük ebeveynlerin dahil hiç ölüm acısı yaşamadığın için her acıyı büyütüyorsun" demişti bundan birkaç sene önce sevdiğim adamla bilmem kaçıncı uzaklaşmamızın ardından hissettiğim hüznü eleştirirken. O günden sonra hissettiğim birçok hüzünden utandım ben. Gerçek bir kayıp vermeden kayıplarıma üzülmek yanlış bir şeymiş gibi...


Zaman geçti... Çok sevdiğim "o biri" dahil olmak üzere Ankara ailem diye nitelendirdiğim insanlardan ve birçok kişinin "karanlık bir şehir" diye sevmediği fakat benim daha ilk görüşte sevdiğim ve 4 sene boyunca yaşamaktan keyif aldığım Ankara'dan ayrılmak durumunda kalmıştım. İlk ayrıldığım andan itibaren günlerce, haftalarca ve aylarca azalarak da olsa çok ağlamıştım. Aradan neredeyse 2 sene geçmiş olmasına rağmen tren gardan hareket ederken hala gözlerimin dolmasına engel olamam. Ölüm yok, acısı var. Yine.

Zaman geçti... Yıllardır sevdiğim adam diye nitelediğim, yerine kimseleri koyamadığım, başkasıyla görüşmem istendiğinde itiraz ettiğim, itiraz edemediğim zamanlarda yanlış bir iş yapıyormuşum gibi göğsüme oturan öküzü hissedecek kadar kıymet verdiğim adamın zannettiğim gibi biri olmadığını fark ettim bir gün. Delicesine sevdiğim, ama kendi sevgimden çok onun beni sevmesine güvendiğim, koşulsuz, kesintisiz sonsuz olduğunu düşündüğüm o sevginin aslında zamanla azaldığını, belki de bittiğini ve başkalarına kaydığını öğrendim. Bu benim 31 senelik hayatımda yaşadığım en büyük kayıptı. Paketlerce sigara içtim, alkol almak istedim hayatımda ilk kez. Bunu nasıl atlatacağımı düşünürken şunu fark ettim; biz, hepimiz, severken aslında soyut bir zamanda yaşıyoruz. Hataları yadsıyor, sevgi kırıntılarını büyük aşk gösterileri zannediyoruz. Ama sıfırı tüketince anlıyoruz ki masal bitiyor ve gerçek hayat başlıyor. Gerçek hayat başlayınca renkler artık daha mat ama daha sahici oluyor. Karşımızdaki insanı daha net görüyoruz. Kimmiş, neymiş, ne yaparmış, hayatta nereye gidiyor bu aydınlanma anından sonra başlıyor. 

Aydınlanmayı canından vazgeçerek yapanlar, psikolojisi altüst olanlar ve hiç umursamadan teflon misali üstünden atanlar var. Ben üç kategoriye de dahil değilim. O kaybeder gibi ukalalıklara girmeden açık yüreklilikle söyleyebilirim ki bu benim kaybım. Sevgiye, hayata, insanlara, aşka, ettiğim dualara olan inancımı kaybettim ben. Bu kaybın acısını da yaşıyorum şu an. Şairin de dediği gibi "ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi".

Yazının burasında üzülmeyin, geçer gibi bilgece laflar edebilir ve/veya ahkam kesebilirdim başka bir mevzu olsa. Ama şu an ne yapacağımı, nasıl hissetmem gerektiğini veya nasıl davranacağımı ben de bilemiyorum. Bildiğim tek şey herkesin acısının kendisine has olduğu. Büyük/küçük, doğru/yanlış, sahici/sahte herkes kendi yaşadığını bilir. Yaşayın. Gerekiyorsa o acıyı da yaşayın ki büyüyün. Kayıplarınızın farkına varın. Çünkü "bitti artık vazgeçtim" diyebildiğiniz an tam da bu. Bu noktada da edilecek tek bir söz, tek bir temenni kalıyor geriye: Başımız sağ olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yazın bakalım 😎