Kırlangıç Çığlığı | Ahmet Ümit

Çok sevdiğim bir yazarın yeni kitabını okumak için duyduğum heyecan beni ziyadesiyle mutlu ediyor. Acaba biz görüşmüyorken yazar neler yapmış, neler biriktirmiş içinde, bize neler anlatmaya hazırlanmış... Kırlangıç Çığlığı'nı Konya Kitap Fuarından aldım. Kitap fuarına gittiğim gün de şansıma Ahmet Ümit Konya'daydı ve imzalatma fırsatı buldum. Kitabın kapağını aralarken imzasını da görünce heyecanım katlandı. Bir çırpıda ilk 150 sayfayı okudum. Daha sonra kendimi tutmaya çalıştım. Dayanamadım bir 150 sayfa kadar daha okudum. En son dün akşam servisle işten dönerken bitti. Kitap, Başkomiser Nevzat'ın yeni bir cinayet olayını çözmesiyle ilgiliydi. Sürprizli son var gibiydi. Fakat geri dönüp okuduğum şeyleri düşündüğümde aslında katile dair epey ipucu vardı kitapta. Cinayet romanı okuyup "katili bulmuştum" diyenlerden olmaktansa tadına varmaya çabaladım bu kez. Evgenia, Ali ve Zeynep'i de özlemişim, itiraf etmeliyim. Everest Yayınları tarafından basılan kitap 400 sayfa ve 25 TL'den satışta. Sevenine tavsiyemdir.

Handan | Ayşe Kulin

Ayşe Kulin'in daha önce Gizli Anların Yolcusu ve Bora'nın Kitabı isimli iki kitabını daha okumuştum birbirleriyle ilintili oldukları için. Handan da ilk iki kitap gibi hikayedeki ana karakterlerden birinin hayatını yakın dönem geçmişle bağlayarak anlatıyor. İlk kitaptaki İlhami karakterinin ortağı olan Handan'ın ilk gençliğini, bir iş kadını olarak gösterdiği başarıları fakat hayatında eksik kaldığı yönleri ve o eksik yönlerin zamanla nasıl farklı şekilde tamamlandığını okuyoruz kitapta. Klasik Ayşe Kulin kitapları gibi kalbe dokunan yerleri var hikayenin. Bilhassa gerçek hayatla kesiştiği Gezi Parkı dönemini okurken yer yer gözlerim doldu. Bu ülkenin insanlarının birbiriyle ne kadar uyumlu ve ne kadar taban tabana zıt olabildiğini görmek üzücüydü çünkü. Sevdim Handan'ı. Keyifle dinledim hikayesini. Ve kesinlikle tavsiye ederim. Everest Yayınlarından çıkan bendeki baskı 272 sayfa ve 20 TL. Denemek isterseniz önerimdir.

Günlerden Galatasaray #26

Bu Fenerbahçe deplasmanında ne var bilmiyorum. Bilmek istediğimden de çok emin değilim. 123452358 pozisyona da girsen 90 dakika içinde, o top o kaleye bir türlü girmiyor. Girdiğin pozisyonların %20'sini atabilsen hem şu zinciri kıracaksın hem puan farkı açılacak hem de öbürlerinin de birbirleriyle oynadıkları haftada hepsinin ayağını birbirine dolayacaksın. Bafe'nin de dediği gibi Tanrı dün akşam gol atmamızı istemedi. Başka açıklaması cidden yok. Hakem maça etki edecek bir performans göstermedi, biz kötü oynamadık, rakip asla bizden üstün oynamadı. Yani futbol adına olumsuz söyleyebileceğimiz hiçbir şey yok. Buna rağmen kazanamamak da ne bileyim biraz şov sanki. Gerçi şu şerhi de düşeyim; bu maçı kazanmak mı yoksa şampiyon olmak mı sorusunun cevabı şampiyon olmaktır elbette. İnşallah neticesi güzel olsun. Maçın adamı fotoğraftaki adam. Haftalardır eleştirdik performansındaki düşüşünü fakat bu maç Nando için sezonun maçıydı. Ve tabii ki Serdar... Yetersiz dendi, kırılgan dendi, asla pes etmedi. Bugün takımın en iyilerinden birisi. Gereksiz yere gördüğü kart olmasa kusursuz bitirecek, olsun. Bunlar hep şampiyonluğa delalet inşallah. YÜRÜYEDURUN!

Genç Werther'in Acıları | Goethe

Kitabın geneline yayılan acıklı havayı sevemedim. Öte yandan içindeki betimlemeler o kadar tatlıydı ki okumaktan kendimi alamadım. Werther isimli genç bir adamın depresif ruh halini ve bunun sebeplerini anlatıyor kitap. Wilhelm isimli bir arkadaşı var ve bu arkadaşına çeşitli tarihlerde yazdığı mektuplarla birlikte yavaş yavaş hayatından vazgeçişini takip ediyoruz. O kadar samimi bir dille yazılmış ki, karakterin hissettiği acı elle tutulur gözle görülür somut bir hale geldi artık kitabın ikinci bölümünde. Evet bir insana, canlıya, neticede geçici bir varlığa duyulan hisler tabii ki derin acılara yol açmaz, açmamalı. Ablalığa başlamadan toparlayayım yazıyı. Kitapla ilgili nefis bir detay da şu; kitabı elinize aldınız, bi sayfasını açtınız, içinde illa ki o başarılı betimlemeyi görüyorsunuz. Peki ya kapağın naifliği? Kitabın bendeki baskısı İndigo Kitaptan, 160 sayfa ve 10 TL. Goethe'nin ilk eserlerinden biri olmakla birlikte dünya klasikleri arasında yer almasına rağmen ne komik bir fiyatı var değil mi? Okuyun. 

Günlerden Galatasaray #25

İç sahada bu sezon yaptığımız istatistik inanılmaz derecede iyi. Maçın hemen başında yenilen gol olmasa geçen haftaki maç gibi rahat bir skor alamamak işten bile değil. Kaldı ki arada bir de penaltı kaçırdık. Maçın devamında gol atamadıkça geçen dakikaların verdiği gerginlik bir yana, takımın pes etmeden ve asla vazgeçmeden gol pozisyonuna girmeye çalışmasına hayran olmamak elde değildi. Konya'nın çok iyi direndiği şerhini düşerek hak eden takım kazandı diyebiliriz sanırım. Konya demişken bir dipnot da volkana düşeyim; yata yata maç kazanılmayacağını öğrendiğin gün bence büyük futbolcu olacaktır. Ama böyle, asla! Galatasarayımızın iki golü Bafe ve Sinan'dan geldi. Sinan'ın golünden sonraki sevinç şampiyonluk sevinci gibiydi. O kadar güzel fotoğraflar vardı ki, eminim akşam sosyal medyada görmüşsünüzdür, arşivlik bir akşamdı gerçekten. Önümüzdeki maç Fenerbahçe ile. Kazanıp şampiyonluğu almak lazım. İki sene uzak kalmak yetti şampiyonluktan ve Avrupa'dan. YÜRÜYEDURUN!