Fatih Harbiye | Peyami Safa

Peyami Safa'nın Canan'dan sonra okuduğum ikinci kitabı oldu Fatih Harbiye. Cumhuriyetin ilanında geçen döneme dair yazılan kitaplarda hep Halide Edib Adıvar'ı görüyorum. Fatih Harbiye'yi okurken de aynı şeyi hissettim sık sık. Kitapta Neriman isimli bir hanım kızımız var. Fatih'te yaşıyor babasıyla. Fakat Beyoğlu'na gidip geldikçe Avrupai hayata özenmeye başlıyor. Yaşadığı semti, evi, sevgilisini beğenmemeye başlıyor. Cumhuriyetin ilan edildiği dönemin İstanbul'una dair çizilen bir profil var. Anadolu'da henüz kendini göstermeyen arada kalmışlık İstanbul'un ruhuna sirayet etmiş durumda. Zaten yönetim değişikliğine alışık bir şehir olduğundan İstanbul'da yaşayanların kaderi sanırım bu arada kalmışlık. Gönül şarkta akıl garpta. Bu dilemma üzerine kurulmuş kitabın hikayesi de zaten. Ben sevdim, okumakta biraz geç kalsam da sevdim. Sanırım Türk klasiklerine dönüş yapacağım sık sık. Kitabın bendeki baskısı Ötüken Neşriyat'tan, 138 sayfa ve 9 TL. Tarih dersi olmadan tarihi bir şeyler okumayı sevenlerdenseniz bunu da seveceksiniz. Deneyin.

Son Ada | Zülfü Livaneli

İçim ezildi bu kitabı okurken benim. Okuduğum en acı, en çok kızdığım, bitince en hırçın şekilde kapağını kapattığım Livaneli kitabıydı. İnsanların doğaya, çevrelerine, birbirlerine ve diğer canlılara karşı ne kadar acımasız olduğunu anlatır gibiydi. Bir de diktatörlük konusu var. Küçücük hayatlara dışarıdan yapılan müdahalenin, baskının, yönetme arzusunun nasıl zehirli bir ok olduğunu düşündüm kitap boyunca. Yaratılan hayali düşmanlar, senden olmayanı terörist ilan etmeler, sonra şiddete yönelmeler... Kana işleyince bünyeden çıkmayan kötülüğün çevredekilere de sirayet ediyor olması çok üzücüydü. Küçük bir ada var kitapta, bu adada da sınırlı sayıda yaşayan insanlar var. Sabık bir devlet başkanı bu adaya geliyor ada sakini olmak için ama kanına karışan diktatörlük onu adayı küçük bir devlete çevirip yönetmeye sevk ediyor. Hayvanlara, insanlara, ağaçlara, adada kendisi dışında canlı olan her şeye terörist gözüyle bakıyor. Lüzumsuz şekilde Kenan Evren'i düşündüm kitabı okurken. Okuduğum satır aralarında sabık devlet başkanının yüzü hep oydu. Askeri geçmişi ve ihtilal sonrasında devlet başkanı olması falan ortak özellikleriydi. Belki Livaneli de yazarken onu düşünmüştür. Bilmiyorum. Beni mutsuz etti bu kitap. Yine de mutsuzluğu bile güzel Livaneli'min :) Kitabın bendeki baskısı Doğan Kitaptan, 200 sayfa ve 22 TL. Okuyun, siz de sorgulayın, sinirlenin, üzülün. 

Green Book ~ Yeşil Rehber | 2018

Yine yeniden ırkçılığı konu alan bir filmle daha karşınızdayım sayın izleyiciler. Ve yine yeniden bir müzisyenin hayatını anlatıyor film. Akademinin dinozorları bu sene sözleşmişler sanırım müzik ve ırkçılık yılı olsun 2018 diye. İşin kötüsü filmlerin hepsi iyi de yahu. Ben bu filmi de beğendim. Aslında niyetim Vice'ı izlemekti ama malum ortamlarda bulamayınca ya bu da aday nasılsa izleyeceğim diye tıkladım bunu izlemeye başladım. Sıcacık bir filmle karşılaşacağımı bilmeden hem de! Öyleyse hadi başlayalım!

Günlerden Galatasaray #19

Galatasaray, Göztepe deplasmanındaydı dün akşam. O kepaze sahada oynayabileceği en temiz futbolu oynadı. Takımın diriliği, verilen 6 uzatma dakikasının 4 dakikasını rakibin korner direğinin önünde geçirmeleri, yeni alınan stoperin 2. maçında sanki 222. maçına çıkıyormuş gibi hazır oynamasını ve Sinan'ın memesiyle attığı golü sanıyorum bu sezonki şampiyonluk hikayesinde gülümseyerek anımsayacağım. Hocamın aldığı cezanın sona erip sahanın kenarında olması maçın açık ara en güzel detayıydı şüphesiz. Taaa ki maç bitip de yukarıdaki pozu verene kadar. Bilenler bilir bu poz şampiyon olacak Galatasaray'ın verdiği pozdur. Allah utandırmasın. (Selçuk, evladım kendi şortunu giysene elalemin şortunu giyene kadar sadkjfhalksdhf) Galatasaray'ımızın tek golünü Sinan attı. Göztepe deplasmanından da 3 puanla dönüyoruz çok şükür. Sen yine aslan gibi savaş GALATASARAY!

BlacKkKlansman ~ Karanlıkla Karşı Karşıya | 2018

İlk cümlelerimi kesinlikle olumsuz anlamda kurmuyorum. Keyifle söylüyorum ama; hayatımda izlediğim en ırkçı filmdi. Hiç bu kadar ırkçılığa maruz kalmamıştım. Film zaten bunun üstüne kurulu kabul, ama bütün sülaleye küfür olur ya, bu filmde de neredeyse bütün ırklara, milletlere, dinlere karşı yapılan bir ırkçılık vardı. İronikti ve lüzumsuz derecede keyifliydi. Kara mizah denilen şey gözümde tam da bu sanıyorum. Bu filmde eğlenmiş olmak dilerim bundan keyif aldığım anlamına gelmemiştir yahut içimde bir yerlerde ırkçı bir pislik yoktur diye düşünmedim değil. İtiraf da geldiğine göre filmi konuşmaya başlayabiliriz.