Kırık kalpler durağında inecek var

1 sene önce, Prandelli kovulup Hamza Hamzaoğlu takımın başına geldiğinde çok da iyi tanımıyordum. İmza törenini izlerken babasının duygusallığı ile Türkiye'de gelebileceği en iyi noktada olmanın duygusallığını birbiriyle harmanlayıp gözleri dolduğunda, ağlamıştım. "Fatih Terim'in daha az egolusu ve daha az tecrübelisi, zamanla şahane olacak inşallah" onunla ilgili en net fikrimdi.
Dün akşam, antrenman haberine Antalya maçından önce sakatlık falan var mı diye merak edip ders çalışmaya gitmeden önce bakayım dedim. Demez olaydım. En azından sabah falan öğrenirdim belki. 

Öncelikle mevzu Hamza Hamzaoğlu değil. Hiç kimsenin ismi de cismi de hissettiğim sevgi de Galatasaray'dan büyük değil kesinlikle, orada bi anlaşalım. Gel gelelim, eğer sen Galatasaray başkanı ve yönetim kuruluysan ona göre davranmak senin boynunun borcu. 2 haftalık milli takım arasının bitiminde, devrenin bitimine 3-5 hafta kalmışken, teknik direktör göndermek de nedir Allah aşkına? Hele ki b planı olmadan! Avrupa'daki kaderini belirleyecek maça 1 hafta varken böyle bir değişiklik sevdası nereden geliyor?

Hamza Hamzaoğlu dünyanın en iyi teknik direktörü olmayabilir, Galatasaray dünyanın en iyi oyununu oynamıyor olabilir, istenilenler yapılmamış, konulan hedeflerden bi parça da olsa uzaklaşılmış olabilir, hocanın lüzumsuz yere ısrar ettiği konular olabilir... Daha bunun gibi belki 10 madde daha sayarsın hocayı eleştirmek için, hepsine varım, ben de eleştiriyorum. Ama 11. haftanın sonunda hocayı kovma işi Galatasaray'dan çok karşı taraftaki takımın yapacağı iş. Hocayı kovdu diye tarihin en vasıfsız başkanlarından birini desteklemek de tam olarak o tek eğlence dediğin taraftarların yapacağı iş. Kimse kimsenin Galatasaraylılığını ölçemez elbette, ona da katılırım. Ama takımın başının boş kalacağını bile bile, kurulu bir düzen ilerlerken -ama iyi ama kötü- en azından devre arasına kadar beklememenin, bekleyememenin izahı olamaz, bunda da anlaşalım.

Üzgünüm, gerçekten çok üzgünüm. Hem de öyle bir üzülmek ki, inanamamanın, kızgınlığının, tüm o kalp kırıklığının ardından gelen şaşkınlıkla, hırçınlıkla ve acıyla harmanlanmış bi hüzün hissettiğim. Futbol bu kadar romantik bir şey değil belki ama futbolun da sadece top tepmek olmadığını böyle günlerde anlıyorum sanırım; en yükseğe kadar yaşattığı mutluluk ve en dibine kadar kanattığı yaralarla. Sevilen insanları, saygı duyulan insanları ve gerçekten Galatasaray'a inanılmaz yakıştığını düşündüğüm naiflikteki bu adamı kaybetmek çok acı oldu benim için. 

Umarım yanılan ben ve benim gibi düşünenler olur. Umarım Galatasaray, Galatasarayımız, çok daha başarılı günler yaşar ve Hamza Hocam'ın dediği gibi bu ayrılık Galatasarayımız için hayırlısı olur. Şu anki yönetim takımın başından gidene kadar, takım bu yönetimden kurtulana kadar sabretmek lazım şimdi. Gerçekten vasıflı, kararlı, karakter sahibi ve Galatasaray'a yakışacak karizmada bir yönetim gelmeli ki, Hocam gibi güzel insanları kaybetmeyelim.

Aslında hüzünlü bi gün olsa da Hocam'ı en güzel şekilde gülümseyerek uğurlayacağımı düşündüm ve kendisinin fotoğrafıyla hazırlanmış, geçen yaz beni her gördüğümde sevince, mutluluğa ve gülücüklere boğmuş bu caps noktayı koyuyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yazın bakalım 😎