Happy 40's

Futbolu sevme nedenleri ne diye sorulsa şimdi, birçoğumuz, tamam hepimiz illa ki bi futbolcu ismi söyleriz. Futbolu meşin yuvarlak için, şahane vuruşlar için, 4-4-2 taktiği için seviyorum diyemezsiniz. Size futbolu sevdiren bir insan vardır ve o insan şu an nerede ne yapıyor olursa olsun bir dönem futbolcudur. 

Böyle bi girişten sonra Giggsy için "bana futbolu sevdiren adam!" dememi bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Tam aksine, Giggs, benim futbolu sevmemden sonra karşıma çıkıp, futboldan daha çok sevdiğim bir futbol figürü. Başta takımından mütevellit sevmiş olsam da kendisini, sonra tanıdıkça, yaptıklarını yaşadıklarını okuyup yazdıkça onu Ryan Giggs #11 olduğu için değil, Ryan olduğu için sevdiğimi fark ettim. Onda en çok sevdiğim şeyse, nerede başladıysa, orada bitirmesiydi şüphesiz. O, futbolun romantik zamanlarından kalma, beyaz atlı bi prens gibi kendi peri masalını yazdı.

Şampiyonlar Ligi vol.5

Kapat gözlerini, koş sonsuza. İyiki varsın çocuk...
ps: şimdi kötüyüm bi dahaki maça görüşelim...

Günlerden Galatasaray vol.12

100 kişiye sorduk ve 100 farklı cevap aldık. Galatasaray neden hiçbir maça kafası rahat bir şekilde çıkıp, tak tak tak golleri atıp, maçı alamıyor? Dün akşamki maça dair kafamda kalan tek olgu Selçuk'un yeniden iyi olmasıydı aslında. Ama bişeyleri görmezden gelmek de doğru gelmiyor artık. 4 gün sonra Real Madrid maçı var, biz Sivasspor maçında rahat olamayacaksak, o maçta ne yapacağız? İster istemez endişeleniyor insan. Tamam ilk maçtan sonra sen rakibim RM değil Juventus diye düşünüyorsun fakat puan alınsa iyi olmaz mı? Sivasspor maçında alınan bu 2-1'lik galibiyet bişeylerin başlangıcı olsun artık. Kabul, biz 12 hafta sonra start vermiş olalım ama bi yerden başlasın artık o yükseliş. Ben bu Galatasaray'ı çok özledim çünkü. Attıkları goller için canını yediklerim Burak ve Selçuk'a canı gönülden teşekkürler. Atılan 2 gole rağmen direkten dönen ve kaçan pozisyonlara ise teessüfler. Yürüyedur GALATASARAY!

Son söz, bandın olayım kafana tak beni SELÇUUUUK.


Fazla özgüven nereye vururdu?

Zamanında Ferguson için "özgüven iyi midir yoksa başımızın belası mıdır?" çatılı bi yazı yazmıştım. Bugün bi ara 4 kişilik ofisimizde yalnız kalıp günlük işlerimi yaparken, odadakilerin işlerini de yapıp odayı çekip çevirmeye başladığımı fark ettim. Yaklaşık 10 gün içinde belki de bu odayla vedalaşmak zorunda kalacağım gerçeğini bi yana bırakırsak, 11 ay içinde hemen hemen her işe aşina olup yalnız kaldığım takdirde toparlayabilecek kıvamda olmam, daha doğrusu bu cümleyi kurabilmem, müthiş bir özgüvene sebep olsa da bu işin handikaplı iki kısmı var. (Kaç kelimelik cümle kurdum la)

Günlerden Galatasaray vol.11

Gelin itiraf edelim, hafta içi oynanan Kopenhag maçından, Nando ile Wesley'nin olmamasından ve takımdaki halsizlikten bu maçta puan kaybı olacağının hepimiz farkındaydık. Yoksa buralarda kimseler sessiz kalmaz, Fenerbahçeliler bu kadar havaya girmezdi. Gel gelelim asla Galatasaray'ın böyle bir oyun ortaya koyacağını da beklemiyorduk. Belki kadro tercihleri, belki gününde olmaması, belki de formsuzluk... Nedeni ne olursa olsun, hiçbirimizin kabullenemeyeceği bir görüntü vardı dün akşam. 93. dakikada kaçan penaltıdan bile ciddiyetsizlik akıyordu. O kadar yumuşak penaltıyı ben bile kullanırdım. Haftalardır öve öve göklere çıkardığımız Felipe'yi bu maçta da üzmemiz gerekiyor belki de. Bir maç kaybetmek hiçbir zaman dünyanın sonu olmadı. Fenerbahçe maçında alınan mağlubiyetin Akhisar maçında alınan mağlubiyetle hiçbir farkı yok. Ezeli rekabet olayını geçelim. Tüm maçları alıp Fenerbahçe'ye karşı mağlup olursan da galip gelirsen de şampiyon olursun, aynı durum Akhisar için de geçerli, Konyaspor için de, Beşiktaş için de... Klişe olacak, kabul, ama önümüzdeki maçlara bakacağız. Yürüyedur GALATASARAY!

Şampiyonlar Ligi vol.4

Bilgisayarımdaki problemlerimden ötürü günlerce ertelendi maç yazısı. Gerçi çok içimden gele gele de yazabileceğim bi yazı değil, hepimizin malumu. Galatasaray, içeride 3-1 ile geçtiği Kopenhag'a deplasmanda  1-0 yenildi. O golü Eray yerinde Nando olsaydı yine yerdik belki ama, bir Sneijder'in eksikliği bu kadar çok etkilememeliydi takımı. Etkilememesi için herkesin biraz daha fedakarlık etmesi gerekiyor. Selçuk'un oyununu bi süredir pek beğenmiyorum. Aklını bulandıran bi şeyler varsa toparlanması gerekiyor artık. Herkes pazar günkü Fenerbahçe maçına odaklanmış durumda. O maçın güzel geçmesi durumunda kötü başlayan sezonu toparlayabiliriz. Gruptaki şans devam ediyor. Kopenhag maçını yenseydik de Juve'yi yenmemiz gerekiyordu, hala öyle. Sadece biraz zora soktuk sanırım. Kötüyü çağırmayalım sen yürüyedur GALATASARAY!

"Bu bir kafa toplama yazısıdır."

Kış için dolabı yeniden düzenlemek dünyada en sevmediğim işler listesinde zirveye oynar. Kıştan yeterince nefret etmiyormuşum, yorganların altında boğulmuyormuşum gibi bir de o yorgan gibi kıyafetleri giymek zorunda olmak beni çok kızdırıyor. Neyse, dolabı düzenlemeye başladım ve iki pantolonumdan kurtulmak zorunda kaldım. Zira aldığım kilolar sebebiyle iki yakası bir araya gelmiyordu. Bir süredir dolapta nasılsa kilo veririm kafasıyla beklettiğimi fark ettim bu iki arkadaşı. Boşuna beklediğimi anladım bugün. Neden mi?

Günlerden Galatasaray vol.10

Bu soğuk kış gecesinde içimizi ısıtan takım olamadı Galatasaray belki, kabul. Gel gelelim buz da kestirmedi çok şükür. Maç sonunda twitter'a çok şükür yazmamın sebebi de bu. Tamam, çamur gibi bir futbolla yeşil sahalara getirdiğimiz renk kahverengi oluyor ama olur be... Bu sezon 50'ye yakın maç yapacak bu takım, varsın 10 tanesinde de kötü oynasın. Hala Kopenhag maçının etkisinden çıkamıyorum. Gidin aklımdan Şampiyonlar Ligi şeytanları daha salıya ÜÇ GÜN (evet büyük yazınca daha çok görünüyor) var :(
Konya her ne kadar büyüdüğüm yer de olsa Galatasaray olunca işin içinde, anında satışta bir dünya markasıyım adeta. Dün akşam gollerin ilki yine Drogba'dan geldi. Aaa dur, aslında ilk gol Konya'dan geldi. Buraya bi vatekambek iyi olurdu ama 2-1, özellikle de Konya'ya karşı 2-1 pek vatekambek değil dimi? Peki. Drogba'nın ardından tam "Burak at artık be bunu da atamayacaksan neyi atacaksın gözüm" dediğim anlardan sonra sövdüğüm anlara geldik ve Burak gol attı. Demek ki neymiş, kendisinin gol atması için benim küfretmem gerekiyormuş. Ederiz kanka ayıpsın. Ama dün gecenin adamı ne Burak ne Drogba'ydı. MELO MELO MELO diyorum. Adam gün geçtikçe üzerine koymaya başladı. Hocam gittikten sonra bocalar mı diye korkuyordum yalan yok. Daha iyi bile oldu ki maşallah diyoruz. 3 puan 2 gol, en güzeli de cuma galibiyetiyle tüm hafta sonunu goygoy yaparak (hafta sonu mesaide olduğu için yapamadı) geçirmek ^.^ Öyleyse ne diyoruz? Yürüyedur GALATASARAY!