Six Feet Under | 2001-2005

Efsane diziler kuşağımızda bugün bazılarınızdan daha yaşlı olan bir diziyi, Six Feet Under'ı konuşacağız. Bir süredir izliyordum kendilerini, dün gece itibariyle bitirdim ve iddialı olacak sanıyorum ama izlediğim en iyi dizi finaliyle sona erdi. Öyle ki dizinin final bölümü imdb'de 9.9/10 puan ile dizinin en yüksek reytingine sahip. Sonda söyleyeceğimi de baştan söyleyeyim. Dizinin içinde ailenin babasının ekseriyetle kurduğu öyle cümleler var ki, müthiş aforizmalar olarak not edilesi. Hepsi ve daha fazlası için yazının devamına buyursunlar öyleyse.
Dizi 5 sezon ve 63 bölümden oluşuyor. Her bölüm yaklaşık bir saat sürüyor. Dizinin yayın hakları ben bu yazıyı yazarken BluTv'de şu an. Bu arada demin final bölümüyle ilgili imdb notunu paylaşmıştım. Dizinin genel olarak puanı 8.7/10. Zaten bu yüksek puana tav olup izlemeye başlamıştım ki puanını da sonuna kadar hak ettiğini düşünüyorum. Diziyi tek kelimeyle özetlemem gerekirse "kasvetli" kelimesini kullanırdım. Sanırım belirli bir olgunluğa ulaşmak gerekiyor bu diziyi izlemek için. Zira 3-5 sene önceki Serap, bu diziyi "boğuluyorum ulan" nidasıyla koşarak terk ederdi. Ama bu yazıyı yazan Serap, Six Feet Under'ı gayet sevdi. Benden de 8'in aşağısında puan çalışmaz bu yüzden. Girişte final bölümüne atıfta bulunmuştum. Bunun nedeni, spoiler vermeden konuşmam gerekirse; final bölümü dizinin anlattıklarıyla o kadar paralel ilerleyip bağlandı ki tertemiz şekilde bitti. Acaba şu da olsa mıydı, şöyle bir son daha mı iyi olurdu, şurası da eksik kaldı diye illa ki düşünürsünüz bir dizi final yaptığında. İşte giyotinle kesilmiş gibi kılçıksız şekilde bitirildi, tertemizden kastım da bu. Hiçbirimize gül bahçesi vaat etmediğini anlattı adeta dersem sanıyorum spoiler vermeme işini tamamına erdirmiş olurum. Dizi tekrar eden bir matematikle yapılmış. Person of Interest gibi, House gibi, Blacklist gibi; yani ana hikaye akıyor ama atıyorum Blacklist'te her bölüm bir suçlu yakalanır, House'da her bölüm bir hasta iyileştirilirdi. İşte Six Feet Under'da da her bölüm bir cenaze töreni izliyoruz. 


Dizinin konusundan biraz bahsedelim isterim. Bizim kültürümüzden farklı olarak Amerika'da cenazeyi tören şeklinde yapan mekanlar var. Cenaze evi diyorlar bu mekanlara. İşte bir ölünün yakınıysanız, bu mekanlardan birisine geliyorsunuz. Tabut seçiyorsunuz, tabutta ölünün görünüp görünmeyeceğini seçiyorsunuz, meşrebinize göre bir din görevlisi seçiyorsunuz, evi işletenler bu seçimlerinizi organize ediyor ve cenazeyi hazırlıyorlar. Ölünün yakınları ve tanıdıkları da gelip merhuma veda ediyorlar. Zaten diziye adını veren "six feet under" ifadesi de yerin altı ayak boyu altında anlamına geliyor ki tahmin edeceğiniz üzere mezarların derinliğinden bahsediyor. İşte dizinin baş karakterlerini oluşturan Fisher ailesi, böyle bir cenaze evini işletiyorlar. Bodrumda ölüleri seremoniye hazırlıyor, giriş katında seremoniyi yapıyor, üst katta da yaşıyorlar. Biraz evvel bahsettiğim dizinin kasvetli tarafı burası. Çünkü ana hikaye akarken her bölümde bir de cenaze töreni izliyoruz. Bu arada karakterlerin gelişimleri, ufak ufak hayatlarını kurmalarını görüyoruz hatta. Dizi, Fisher ailesinin babasının ölümüyle başlıyor. Ailenin uzakta yaşayan büyük oğlu Nate, babasının ölümüyle aile işinde kardeşi David'e geçici bir süre yardımcı olmak üzere dönmüş olsa da, aile evine dönen birçok insan gibi yeniden kendi hayatını kurmakta zorlanıyor. Nereden bildiğimi sormayın :)

Ölümün yaşamı anlamlandırdığını, hayatın olağan akışının bir parçası olduğunu, ölüm tandanslı bir dizi olsa da anlattığı şeyin de inadına yaşam olduğunu sanırım asla unutmayacağım. Bir de ölüm üzerinden dönen o müthiş dramın üzerine arada bir çakan komedi detayları var ki, sinir bozucu şekilde gülümsetiyor izlerken. Bir insan kaybetmenin büyük acısı var evet, ama hayat dediğin şey de bir şekilde devam etmek zorundanın diziye yansıması işte o gülümseten sahnelerden geçiyor. Büyük bir ölüm acısı yaşamamış bana, (herkesten önce ölüp bu acıyı hiç yaşamadan çekip gitmeyi dilemek de hayatımdaki en büyük bencillik olsun) "ölüm gelir, senin için de tanıdığın herkes için de ölüm gelecek" cümlesini sarsarak söyledi bu dizi.  Dizideki her oyuncu işini hakkını vererek yapmış. Fakat benim için zirvede Michael C. Hall var. Fisher ailesinin ortanca çocuğu David karakterine can veren Hall'un sahneye çıkış işiymiş Six Feet Under ki daha sonra yine kült diziler arasında yer alan Dexter'ın başrolünde de kendisini izlemiş olmanız yüksek ihtimal. Ailenin şahsına münhasır annesi Ruth ve ölüleri seremoniye hazırlayan Rico'yu da anmadan bitirmek istemem sözlerimi. Aslında ana hikayede bulunan hiçbir karakterin öylesine yazılmadığı ve derinliğinin çarpıcılığı noktasında da senarist Alan Ball karşısında saygıyla eğilirim. Kendisi Kevin Spacey'nin oynadığı American Beauty filminin de yazarı aynı zamanda. Kalite tesadüf değil yani. Dizi ile ilgili vereceğim son bilgi de kalitenin tesadüf olmadığını kanıtlar şekilde. Şöyle ki dizinin yapım şirketi HBO ve şahsen bir çırpıda aklıma gelen Sex and The City, Game of Thrones, Sopranos, Succession ve Chernobyl gibi çok beğenerek izlediğim dizilerin de yapımcısıdır.

Öyle şiddetle tavsiye edilecek bir dizi değil. 
Ölümle yüzleşmeye hazırsanız, bu olgunluğu kendinizde görüyorsanız, psikolojiniz de depresyona düşecek veya size hayatın anlamını sorgulatmayacak seviyedeyse, zira kimseye nihilizm propagandası yapmak istemem, bu karanlık dizi izlenir. Kenar süsleri olmadan, kaligrafik bir şekilde yazılmadan, renkli kalemler kullanılmadan, hatta inadına kapkara bir kalemle yazılmış çarpıcı bir yazıya benziyor. Ooo metaforu kes sen! Öyle iddiasız, basit bir güzelliği var. Iskalamayın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yazın bakalım 😎