#GünlerdenGalatasaray - Göztepe

Göztepe 0-2 Galatasaray (Kaan, Alvaro)
Şampiyon sahaya indi. Rotasyonu bol, gelecek sezon için hazırlık maçı kıvamında başlayan bir maçtı. Galatasaray maçı rölantide geçirecekti bence fakat Göztepe taraftarının ettiği galiz küfürlerden sonra takımda bir demek öyle diyorsunuz havası oluştu ve inceden varlığını hissettirmeye başladı. Maçın ilk yarısında gol sesi çıkmamış olmakla birlikte ikinci yarının sonlarına doğru bir frikik kararında topun başına hepimizi şaşırtacak şekilde Kaan geçti. Ve sezonun en güzel gollerinden birisini attı şüphesiz. Topun falsolanarak böyle akıp gidişi, kaleye mesafesi, hepimizin ağzı açık şekilde izlemesine sebep oldu. İkinci gol de ilki kadar güzeldi fakat bu kez hazırlanışı. Davi'nin defanstan yaldır yaldır getirdiği top İsmail'in yumuşacık pasıyla Alvaro'nun golüyle neticelendi. Her maçta bir duygusal parça bulduğum için bu maçın duygusal parçasını da Dries'in 3 sezonun sonunda veda etmeden bir maç evvel sahaya kaptan çıkması olarak seçtim. Beni duygulandırdı. Ne güzel abimizdin sen Mertens abi... İyi ki geldin. Gidiyorsun diye üzülmeyip geldin diye sevinenlere selam olsun. Canım Galatasaray, yürüyedur! Kaldı bir maç. Dilerim ki puan farkı iki haneli biter diyerek mikropluğumu da eksik etmeyeyim. Şampiyon!

Ölünceye Kadar Seninim | Selim İleri

Geçenlerde Everest Yayınevi, bir kitap satış sitesi ile anlaşıp indirime gitmişti. Benim de kitap ihtiyacım vardı seçmece yaptım alıp geçtim. İşte Ölünceye Kadar Seninim o alışverişten yanıma kar kalan kitaplardan birisi. Kitap Selim İleri'nin Tozlu Aşk Romanları serisinin ilk kitabı. Üç kitaptan oluşuyor seri. Sonraki kitapları da edindim elbette. Sırayla gideceğim bakalım nasıl çıkacak. Selim İleri'nin okuduğum ilk kitabı oldu Ölünceye Kadar Seninim. Süha Rikkat isimli bir karakterimiz var kitapta. Kendisi romans türünde yıllardan beridir kitap yazan bir yazar. Yıllar önce Ferit isimli bir beye aşık oluyor, hatta nişanlanıyorlar. Fakat Ferit başka birine aşık olup kendisini terk ediyor. Süha Rikkat annesini ve babasını kaybediyor. Tam kapağındaki gibi Yeşilçam tadında bir roman. Selim İleri gibi denemeleri ve daha ciddili bir külliyatı olan bir yazarın böyle bir türde kitap yazabilitesinin de bulunması ise asıl kıymetli olan. Gelelim madalyonun öbür yüzüne... Yer yer okumakta güçlük çektiğimi itiraf etmeliyim bu arada. Sanıyorum kitapla ilgili yapabileceğim tek eleştiri de budur. Kitabın bendeki baskısı gördüğünüz üzere Everest Yayınları'ndan, 280 sayfalık kitabın indirimsiz liste fiyatı ise 190 TL.

#GünlerdenGalatasaray - Kayserispor

Galatasaray 3-0 Kayserispor (Victor, Barış, Nando)
Öncelikle 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramımızı tüm kalbimle kutluyorum. Gençlik ve Spor, 19.05, yani Galatasaray bayramı... You know what i mean😏
Bir sezon finali nasıl olması gerekiyorsa öyle bir maçtı. Galatasaray'a şampiyonluk ilanı için 1 puan yetiyordu ama elbette 3 puanı 3 golle alarak 25. şampiyonluğunu ilan etti Galatasaray. Maçın tamamında rakip sahada değilmişçesine rahat oyunu ortaya koydu, bununla kalmadı eğlenerek yapılan her işin neticesinin de başarı olduğunu gösterdi dosta düşmana. Maç her açıdan çok duygusaldı. Barış'ın attığı golden sonra çektiği selfie ile duygusal anlar başladı. Fakat duygusallığın zirvesi şüphesiz Nando'nun kullandığı penaltıydı. Bundan yıllar yıllar önce, ergenler bilmez, Nando verdiği bir röportajda aslında forvet oynamak isterdim gibi bir açıklama yapmıştı. Sonrasında yine şampiyonluğu garantilediğimiz bir Akhisar maçında Galatasaray penaltı kazanınca tribünler Nando diye inlemiş, dönemin teknik direktörü Fatih Hocam da penaltıyı Nando'nun kullanmasını istemişti. Nando o penaltıyı gole çevirmişti. Dün akşam Kayseri maçında 2-0 öndeyken, şampiyonluk yine garantilenmişken, yine penaltı oldu ve Okan Hocam da Nando'nun kullanmasını istedi penaltıyı. Nando penaltıyı gole çevirdi ve o an tüm takım, yedekler dahil sahaya girip Nando'yu kutladı. Şüphesiz artık yaşlanmış olan duygularım biraz gıdıklayınca ağlamaya başladım, bu da itirafımdır. Başta da dediğim gibi, her şeyiyle kusursuz bir final oldu. Biraz da şımaralım artık hakkımızdır; hedef 26, yürüyedurun!😄

#GünlerdenGalatasaray - Trabzonspor

Trabzonspor 0-2 Galatasaray (Abdülkerim, Alvaro)
Adım adım 5. yıldıza yürürken son deplasmanlardan en zorunu da kılçıksız atlattık. Kılçıksız derken Trabzonspor'a herhangi bir taş atılmamıştır (müdüriyet). Maçın ilk yarısında aslında rehavet dediğimiz şeyin bünyeyi ele geçirdiğini itiraf etmek lazım. Zira çok da iyi oynamadan fakat gol de yemeden tamamlamayı başardık. Devre arası fırçası işe yaramış olacak ki önce Abdülkerim ile sonra da Alvaro ile birer gol bularak maçı 2-0 kazanmayı başardık. Burada öncelikle Abdülkerim'i övmek gerekiyor. Defansın göbeğinde mevzilenip bu kadar gol atabilen başka isim var mıdır inanın bilmiyorum. Yine duran top, yine Abdülkerim'in tertemiz vuruşu ile golü bulmak çok kıymetliydi. Sonrasında Alvaro'nun Yunus'umun asistini gole çevirmesi işten bile değildi. Hafta içi oynanacak kupa finalinden önce Trabzon'a "biz yenilmeyiz" sinyalinin çakılması bir yana puan farkını korumak ve son dört maçın tamamından yalnızca 1 (BİR) puana ihtiyacımız kalması kıymetliydi. Öbürleri kazansın, kaybetsin çok da önemli değil. Zira elbette alim bir Galatasaraylı olarak biliyorum ki bu işin goygoyu. Zira Galatasaray işi buraya getirdiyse 4 maçtan 1 değil, 12 puan alır. Teşekkür ediyoruz. Hedef 25, yürüyedurun!

Aşkın Metafiziği | Arthur Schopenhauer

Biraz üst üste polisiye okuyunca artık yönümü felsefeye dönmek istedim. Biraz ağırlaşmak ve durulmak başlıca amacımdı. Tabii havaların güzelleşmesi ve özel hayatımın da bana verdiği yetkiye dayanarak felsefeyi de aşkla kırmak keyifli olur düşüncesiyle de elim Schopenhauer'e gitti. Ben böyle romantik düşünceler içerisindeyken Arthur bambaşka bir şeyden bahsetti. 
Schopenhauer'e göre aşk; türün devamlılığı için insanların yaşadığı bir illüzyondan fazlası değilmiş, bunu öğretti kitap bana. Okurken yer yer yok artık be kardeşim dediğim yerler olsa da inandığı şeyi savunma şekli her kitabında olduğu gibi çarpıcıydı. Kitapta aşk için intihar edenleri eleştiriyor yazar. Aslında çıkış noktası biraz da bu. Özetle diyor ki "aşk uğruna ölünecek değil tam aksine üreyip çoğalacak bir şeydir." Bu açıdan bakınca, evet, kendi içinde makul bir argüman gibi görünüyor. Aşık olduğumuz bireyi seçerken güdümüzü sağlıklı nesillere ulaşmak olarak yorumluyor buradan yola çıkınca da. Erkeğin güçlü ve korumacı olmasını önerirken kadın için de benzer fiziksel özelliklerin seçimi ve dolayısıyla da aşık olmayı kolaylaştırdığını yazıyor. Schopenhauer'in argümanlarından sonra da en sonda bir makale var kendisini eleştiren. Ufuk açıcı, düşündüren bir kitap oldu benim açımdan. Arada böyle değişikliklere de ihtiyaç var şüphesiz. Kitabın bendeki baskısı Sel Yayıncılıktan, 120 sayfa ve indirimsiz fiyatı 140 TL.

#GünlerdenGalatasaray - Sivasspor

Galatasaray 4-1 Sivasspor (Lucas, Barış, Oshi x2)
Oooo şampiyon gibi oynayan takım, alırım bir dal. Galatasaray dün akşam Sivasspor'u ağırladı. Herkes neticenin galibiyet olacağından emindi herhalde ama kimse ilk yarım saatte 4 gol bulmayı beklemiyordu herhalde. Hele ki en yakın rakibin Beşiktaş ile maç yapacağı hafta belki biraz kafalar dağılır mıydı demeye kalmadan tık tık tık bulundu goller. Burada Okan Hoca'ya yazılır galibiyet. Takımı fiziksel olarak ne kadar hazır tutuyor belki tartışırız, rakiplerinin zorlayıcılık seviyesi düşünülünce özellikle... Fakat mental olarak bu takım ben şampiyonum diye bağıra bağıra oynuyor. Nasıl ki sezonun başından beri giden maçların çoğunu Hoca'ya yazdıysak, galibiyetlerde de övmeliyiz ki hakkını verelim. Dün akşam oynanan oyunla, Galatasaray'ı bu ligde yenebilecek bir takım göremiyorum ben. Beşiktaş maçı bir soğuk duştu, aldık, uyandık. İki haftadır oynamayan Barış'ı özellikle sevdim bu maçta. Döner dönmez golü de buldu iştahlı oyunuyla. Ama maçın yıldızı yine yeniden Osimhen'di. Victor bize nereden nasıl kısmet oldu, gelecek sezon yollar ayrılır mı inanın bilmiyorum. Ama kalbimden geçen bizimle kalacağı ve bu şovu yanında bir de Mauro varken izlemeye devam edeceğimiz yönünde. İnşallah malum oluyordur. Akşam kimin kimi yeneceğini düşünmeden puan farkını son dört maç itibariyle 8'e çıkardık. Ve bu sefer 8 de kapanır 18 de diyebilecek birisi yok. Olsaydı da bizim yakada olurdu zaten. Diğer takımların böyle iddialı laflar edecek bir arka planlarının olmaması onlar adına üzücü. Biz keyfimize bakıyoruz o esnada. Hedef 25, yürüyedurun!

Cinayet İlanı | Agatha Christie

Öncelikle 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramınızı kutluyorum. Bu ülkenin yerin dibine girmemesi için çalışacağız, daha çok çalışacağız, hakkımızı kimseye yedirmeyeceğiz, unutmayın. Bir önceki kitap çok iyi akınca devam edeyim dedim. Elimde de üç kitap kalmıştı zaten. Tez zamanda kitap alışverişi yapmam lazım. Kredi mi çeksem ne yapsam?! Yeni bir Marple hikayesi Cinayet İlanı. Gazeteye günü gününe saati saatine bir cinayet işleneceğine dair bir ilan veriliyor. Konu komşudan da bu ilanı duyan geliyor. Kalabalık bir ekibin içinde, elektrik kesiliyor ve gerçekten bir cinayet işleniyor. Kimdi neydi nasıldı diye düşünürken okuya okuya iki yüz sayfayı nasıl bitirdiğinin farkına varmıyor insan. Gel gelelim kitabın karakter listesi biraz kalabalık. Kim kimdi diye düşünürken Yüzyıllık Yalnızlık okur gibi hissettim kendimi yer yer. Bir aile ağacı olmasa da, kitabın başında bir karakter listesi mevcut. İtiraf etmek gerekirse ben katilin kim olduğunu bulamadım. Bahanem ise bir önceki cümlede gizli: Çok fazla karakter vardı, kimin kim olduğunu öğrenemeden kitap bitti. Polisiye severim, çözdüğüm polisiye daha çok severim, çözemediğim polisiye sevmem ama saygı duyarım. Kitap saygımı kazandı. Kitabın bendeki baskısı Altın Kitaplar'dan, 240 sayfa ve indirimsiz fiyatı 275 TL.

#GünlerdenGalatasaray - Eyüpspor

Eyüpspor 1-5 Galatasaray (Roland, Lucas, Oshi, Alvaro x2)
İlk yarı için konuşulacak bir şey yok. Tamam ilk yarının ilk 20 dakikası için diyelim. Kötü oynadık. O son maçlardaki güçlü oyun piyasada pek yoktu. Sonra ne oldu bilmiyorum birden bir şey zuhur etti takıma. Peş peşe gelen gollerle maçı kazandık. Morata'nın oyuna sonradan girip bunu sorun etmeden attığı iki gol gecenin x faktörü olsun bence. Fakat itiraf etmek gerekirse tüm gollerin arasında ışıldayan gol şüphesiz Victor'un golüydü. Caner'in çaresiz bakışları ve öylece durup kalmasıyla sezonun en güzel golleri arasında olacak bence. Osimhen'in bu sezon bizimle olmasına hala inanamazken, attığı goller işi daha da fantastik kılıyor. Tam da Mauro'nun sakatlanmasıyla bu çocuğun takımı bu kadar sahiplenmesi, ben kiralığım, seneye yokum moduna girmeden evlatcanlık yapması ağzımı her seferinde açık bırakıyor. Maşallah diyeceğim. Gönül ister ki gitmese... Neyse, geleceği düşünmeyip anımızın tadını çıkaralım madem. Şimdi. Galatasaray'ın oynayacağı 6 maç kaldı. Bu altı maçın altısını da alırsa, inşallah alacak, iki tane kupayla sezonu kapatacağız. Arda Turan, sen güzel işler başardın, daha güzellerini de başaracaksın. Bir gün belki... İnşallah... Neyse, bu da başka bir geleceğin konusu. Beşinci yıldıza koşuyoruz. Teşekkürler supermen! Sizi seviyorum. Hedef 25, yürüyedurun!

Ölüm Adası | Agatha Christie

Hava karanlık, kapalı, kasvetli falan olunca ister istemez elim polisiyeye gidiyor. Agatha Christie ise bu konudaki güvenli alanım gibi. Sıkmayan, çabuk akan, kimi zaman kısa hikayelerle kimi zaman nefis olay örgüsüyle akıcılığı hiç tereddüt bırakmadan devam eden bir yazar. Elimde kalan son birkaç kitaptan birisiydi Ölüm Adası. Cuma sabahı çantama attım, cuma akşam serviste bitti. Karayipler'e gidiyoruz. Kitap bir Bayan Marple hikayesi, külliyata vakıf olanlar için söylüyorum. Vakıf olmayanlar için Marple bir İngiliz, yaşını başını almış bir teyzemiz. Görmüş geçirmiş. Çevresinde o kadar çok şey olmuş, öyle şeyler yaşamış ki bir cinayeti gördüğü zaman affetmiyor. Karayipler'de yeğeninin sponsorluğunda çıktığı tatilde kaldığı otelde emekli bir binbaşı ölüyor. Yüksek tansiyon ve aşırı alkol tüketimi neticesinde öldüğü düşünülse de işin rengi biraz farklı. Marple olayı eşeleye eşeleye bir şekilde çözüyor. Katil kim türündeki kitaplarda her ipucu kitaptaki farklı bir karakteri işaret eder ve çözdüm dediğiniz ana kadar heyecan seviyesi yüksektir. Bu kitap özelinde ben katili bulmakta sonlara kadar epey zorlandığımı itiraf etmeliyim. Katilin motivasyonu ise kitapta sıklıkla gözümüze sokulmuş aslında diyerek fitili de ateşleyeyim haydi! Filmi yapılacak kadar görseli sağlam bir kitap daha okumuş olmak benim için keyifliydi. Kitabın bendeki baskısı Altın Kitaplar'dan, 224 sayfa ve indirimsiz fiyatı 255 TL an itibariyle.

Deniz Kurdu | Jack London

Bu bir büyüme hikayesidir! El bebek gül bebek büyütülen, asilzade Hump'ın çıktığı deniz yolculuğu neticesinde bir adama, Bay Van Weyden'e dönüşmesinin hikayesi! Kitap o kadar çok yönlü ki neresinden ele alacağınızı şaşırıyorsunuz. Humphrey ile başlayayım. Bir gemi kazasından sağ kurtuluyor. Sonra fok avcılığı yapan bir gemide kaptan Larsen tarafından tutsak ediliyor. Larsen wolf, Larsen korsan gibi mafya gibi bi herif ama Larsen kendini geliştirmiş, okuyan, yazan, denizde yön bulmak için aletler icat etmeye çalışan bir adam. İki karakter arasında seçim yapmak gerekirse bir iyi/kötü kahraman olan Wolf'u seçerim. Hump gemide çeşitli işlerde çalıştırılmasının ardından tekneye Maud isimli bir kadın gelir. Ve Tolstoy'un da dediği gibi şehre gelen yeni biri de tüm hikayeyi değiştirir. Buradan sonrası spoiler'a girecek o yüzden hikayeyi kesiyorum. Tam bir erkek kitabı aslında. Erkek rahatlığı, şiddeti, barbarlığı bolca sosluyor kitabı. Neticede gemide kaptan ve tayfalar arasında geçen bir hikaye okuyoruz. Normal. Kitapla ilgili yapacağım tek eleştiri denizcilik terimlerinin çok yoğun olması. Elimden sözlük düşmedi desem yeridir. Kitabın bendeki baskısı İş Bankası Kültür Yayınlarından, 376 sayfa ve indirimsiz fiyatı 150 TL. Günümüz Türkiye'sinde halen bu fiyatlara kitap temini yapan İş Bankası Kültür Yayınlarına tüm kalbimle teşekkür ediyorum.

#GünlerdenGalatasaray - Bodrumspor

Galatasaray 2-0 Bodrumspor (Lucas, Davinson)
Öncelikle Beşiktaş'a teşekkür ediyorum. Ne zaman Galatasaray'ın ayakları havalansa, inceden bir şımarma baş verse, bir Beşiktaş maçı peyda oluyor gaipten ve tokadı yiyen Galatasaray'ın ayakları yere basmaya başlıyor. Çok iyi değil mi?! Beşiktaş maçından sonra yine bölüm sonu canavarı gibi oynamaya başladık. Ortaya çok net koyulan bir oyun ve karakter var. Akşam oynadığımız Bodrum maçında da gördük bunu mesela. Taviz vermeyen, sahasına geçirmeyen, şampiyon gibi oynayan bir Galatasaray vardı sahada. Önce Lucas'ın golü geldi. Bu gole hep birlikte şaşırdık çünkü bu bir kafa golüydü. Evet, ceza sahasındaki 15 adamın arasında bu çocuk adam sıçrayıp kafa golü attı. Burada Gabriel'in hakkını teslim etmek lazım. Öyle bir orta açıyor ki ceza sahasında kim varsa golcü olacak kadar yetenek puanı ekleniyor hanesine. İkinci gol ha geldi ha gelecek derken Yunus'a yazılacak gol Davinson'a nasip oldu. İki gol arasında neredeyse bir maç süresi kadar zaman vardı. Ama ben ligin bazı maçlarındaki "maç gidecek, şimdi dönecek" endişesini hiç taşımadım. Sanırım güçlü oyun, net oyun, şampiyona yakışır oyun derken tam olarak bunu kastediyordum. Bu maç bir hafta oynansa, Galatasaray galibiyetiyle biterdi. Ligin bitmesi yaklaştıkça arkamıza yaslanıp rahatça izlediğimiz maç sayısı artıyor. Galatasaray, yine tadında bırakacak. Hedef 25, yürüyedurun!

#GünlerdenGalatasaray - Samsunspor

Samsunspor 0-2 Galatasaray (Yunus, Oshi)
İşte Galatasaray bu! Şimdi kıvırmayacağım. Maçın henüz başındaki Samsunspor golü eğer ofsayt olmasaydı oradan dönüşü biraz zordu. Allahtan ofsayttı da sonra yağmur gibi ataklar geldi. Önce Yunus'umun nefis golü geldi. Yunus'un şutunun hızı için Ferrari seviyesinde diyolla ama ben diyenlerin yalancısıyım. Evlatcanım ne güzel de yazdı maşallah! Devre önde geçti, ikinci yarının hemen başında da Yunus'un bu sefer nefis asistiyle Victor'un golü gelince, tamam dedim Serap, arkana yaslan tadını çıkar. Bu maç güzel geçecek. Öyle de oldu neticede, şükür. Zaten Fener'i yıkmışız, Samsun'u da geçince bana bir rahatlama geldi... Fener de kazanamasa ne kadar güzel olur diyeceğim fakat Sivasspor mevzusu malum... Neyse biz öndeyiz, keyfimize bakalım. Aradaki puan farkını korumaya devam ettiğimiz sürece işlerin nasıl ilerleyeceğini biz düzenleriz. Kaldı 7 maç. Altısını kazansan şampiyonsun, bu kadar basit aslında. Zor olan basiti oynamak gibi goygoylara girmeden diyorum ki Samsun'a karşı oynadığımız gibi oynarsak maçları, bence yedide yedi bile gelir. Teşekkürler Supermen! Hedef 25, yürüyedurun!

Mermer Adam | Jean Christophe Grange

Tam Zweig'in kitabının üzerine İkinci Dünya Savaşı'nda geçen bir kitap daha okuyunca Auschwitz'e gitmiş gibi oldum. Kitapta Grange bizi Führer Almanya'sına götürüyor. Reich'in, yani Hitler'in yakın çevresindekilerin eşleri teker teker öldürülüyor. Cinayetleri çözmek için de düşük rütbeli bir Gestapo subayı ile iki psikiyatr kafa kafaya veriyor. Tek ipuçları da mermer desenli bir maske. Kitabın adı da bu maskeden geliyor. Tabii ki spoiler vermeyeceğim ama sürprizli olarak değerlendiriliyor final kitabın arka kapağında "kötülük hiç beklenmedik bir yerden gelebilir" cümlesiyle. İtiraf etmek gerekirse sona doğru bence şudur dediğim kişi çıktı katil. Gelelim arka plana... Aslında kitap bir cinayet romanı bir polisiye, evet. Fakat bana okurken sıklıkla tek adam rejimini düşündürdü. Vasatlığı bir yana, küçücük bir kesimin bu kadar güçlenip halkın büyük çoğunluğunun o kesimin çizdiği çerçevede yaşamak durumunda kalması bana bir yerden tanıdık geldi epey. Özellikle de bugünlerde... Kitaba dair eleştirmek istediğim nokta çevirisi ile alakalı olacak. Çünkü Gestapo rütbelerini körlemesine bırakmış yazar. Evet dipnot olarak hepsinin yaklaşık karşılığı verilmiş ama kelimeyi okumaya çalışana kadar üç gün geçiyor. Sevmiyorum Almancayı, yalan yok. Bunun dışında başta ağır gitse de sona doğru epey akıcıydı. Kitabın bendeki baskısı Doğan Kitap'tan, 608 sayfa ve indirimsiz fiyati 510 TL. Biri artık şu kitap fiyatlarının sikimsonikliğine bi tepki verebilir mi Allah'ın aşkına ya!

#GünlerdenGalatasaray - Beşiktaş

Beşiktaş 2-1 Galatasaray (Lucas)
Bu Beşiktaş'ın da tüm sezon b*ka sarıp gelip gidip bizi yenmesi de canımı sıkıyor ha! Galatasaray'ı yenecek takım İnönü'deymiş arkadaşlar evet. Bükemediğimiz bileği öpüyoruz. Lucas'ın çok tatlı golü gümbürtüye gitse de, maçlar oynanmadan kazanılmıyor. Bu takımın artık seri şekilde toparlanıp hem Fenerbahçe'yi hem de Samsun'u yenmesi lazım. Yoksa yokuş aşağı gideceğiz gibi bir his geliyor bana inceden. Tamam gündemden dolayı göz ucuyla izledim maçı ama oynamadığını görecek kadar da tanıyorum bu takımı maalesef. Bi yanım da yenilsinler ne halleri varsa onu görsünler diyor. Sonra yine dayanamıyorum ama iyi olur. Biraz ayaklar yere değer. Yine de başarıp sezonu nihayete erdirirler inşallah diyorum. Hedef 25, yürüyedurun!

Dünün Dünyası | Stefan Zweig

Stefan Zweig'in artık okumadığım kitabı kalmadı dedikçe karşıma çıkıyor. Çok şükür. Seviyoruz kendisini, rahmet istedi görüyor musun?! Zweig'in bu kitabını otobiyografik olarak değerlendirebiliriz. Çünkü hayatından kesitler okuyoruz. Ben özellikle İkinci Dünya Savaşı'nın başladığı döneme dair anekdotlarından etkilendim. Oysa ne güzel bir gençliği varmış. Viyana'nın kültür ortamında yetişmiş. O konser senin bu bale benim şu opera öbürünün fik fik gezmiş. Tarihi sokaklarında kaybolmuş. Okurken o hissiyatı -hiç görmemiş olsam bile- hissettim. Savaş dönemlerindeki milliyetçilik akımının, faşizmin, ülkeleri nasıl yozlaştırdığından, ite kaka insanların nasıl savaşın içine çekildiğinden bahsederken günümüze bile ışık tutmayı başarıyordu. İşte bu yüzden Stefan, işte bu yüzden Zweig! O kadar kıymetli bir anlatım dili var ki... Ben okurken her seferinde çarpılıyorum. İster bir lokmalık novella yazsın, ister biyografi türünde yazsın, isterse de kendinden bahsetsin bu kitaptaki gibi. Sokakta yazsın kaldırımda okurum, öyle beğeniyorum anlatımını. Reklamları geçiyorum. Kitapta Zweig'in kendi hayatını ayırdığı 16 bölümü okuyoruz. Çocukluğu, gençliği, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları dönemlerini parça parça anlatmış. Kitabın birçok yayınevinden baskısı olsa da bendeki Can Yayınlarından, 496 sayfa ve indirimsiz fiyatı an itibariyle 320 TL.

#GünlerdenGalatasaray - Antalyaspor

Galatasaray 4-0 Antalyaspor (Victor x3, Alvaro)
Galatasarayımız ilk golü bulana kadar kendisinden uzak top oynamaya devam etse de keyif almaya başladıkça yine durdurulamaz modunu açtı gördünüz değil mi?! İş ilk golü bulmakta. Eh, Victor gibi yüz milyonluk topçunuz olunca da çok zor olmuyor malum şımarıklığına da nazara gelmeden gireyim. Hava topunu azalttıkça gol bulma noktasında daha da rahatlıyor takım. İki golü varken hattrick yapma şansını elinin tersiyle iterek penaltıyı Alvaro'ya paslaması da müthiş karakterinin bir göstergesi değil de ne?! Bu çocuktan sene sonunda ayrılacak olma fikri kalbimi biraz kırsa da anın tadını çıkarıyorum hepimiz gibi. Neticede herkes kalbinin ekmeğini yiyor, Victor da öyle. Penaltıyı Alvaro'ya paslamasının ardından bir gol daha iteleyerek topu eve götürmesi de cabası. Hem de bunu Yunus'un verdiği pası taçlandırmak için ayakkabı silme hareketiyle yapması nefis bir detay olarak hafızamızda kalsın istedim, kapak fotoğrafımız da o enstantaneden. Victor'un hattricki kadar kıymetli iki performans daha izledik dün akşam. Bir Barış'ın durdurulamaz modunu açmasıyla oluşan ve yaldır yaldır akmasıydı. Diğeri de Davinson'un yalnızca defansta değil ofansta da kendini göstermesiydi. Özetle Galatasaray kaleden ileri uca kadar gayet iyiydi dün akşam. Haftalar sonra keyifli ve gerine gerine maç izleme keyfini yaşamaya geri döndük. Maç fazlasıyla, milli araya 10 puan önde girdik. Şimdi ay sonuna kadar biraz gevşeme vakti. Sonra kaldığımız yerden yardırmaya devam inşallah. Hedef 25, yürüyedurun!

#GünlerdenGalatasaray - Alanyaspor

Alanyaspor 1-2 Galatasaray (Rakip KK, Victor)
Maçı ikiye ayırırım. Kötü, vasat, son haftalarda olduğu gibi rezalet bir Galatasaray ve ortaya bir tavır koymaya karar vermiş, çabalayan, maçı isteyen şampiyon olacak Galatasaray. Tamamen aynı takım, gel gör ki inanmış iki adamın arzusuna bakar geceyle gündüz gibi farklı iki takımı ortaya koymak. Kimdir o iki adam? Devre arasına girerken koridorda hakem müsveddesine kafa tutup kırmızı kart yiyerek ikinci yarıyı tribünden izleyen ve takımı yedek kalecisiz bırakan Günay'dır. Devre arasında konuşma yapıp kaptanlığını ortaya koyan Nando'dur. Galibiyet golünü attıktan sonra tribüne koşup formasındaki Galatasaray armasını öpen, daha geleli altı ay olmuş olmamış, üç ay sonra bizimle olacağı belli olmayan Victor'dur. Rakibin her atağını bir nacak edasıyla kesen Davinson'dur. Galip gelmek bu kadar basit işte. Zor olansa rahmetli Cruyff'un tabiriyle "basit oynamaktır". Galatasaray dün akşam Alanya deplasmanındaydı ve bir süredir işler saha dışına çekildiği için artık rakibin maçının olmadığı haftayı galibiyetle bir zahmet kapatması gerekiyordu. Kapattı çok şükür. Maça dair, hatta son haftalara dair inatla eleştirdiğim bir nokta var; hava topu ısrarı. Victor nadiren kafa golü atabiliyor, takımın boy ortalaması epey düşük. Yerden oynanırsa daha avantajlı olacağımızı öngörüyorum. Maçın adamı olarak gollere rağmen Davinson'u yazarım. On maçımız kaldı ligde. On maçın dokuzunu alırsak şampiyon olacağız. 25. şampiyonluk. 5. yıldız! Allah utandırmasın. Hedef 25, yürüyedurun!

#GünlerdenGalatasaray - Kasımpaşa

Kasımpaşa 3-3 Galatasaray (Victor x2, Davinson)
Arif Galatasaraylılar bu maçın berabere biteceğinden emindi zaten. Diğerlerimiz, başta ben, üçüncü golü attığımızda oh be nidaları çekiyorduk. Potansiyelini hiç eden bu takıma öyle öfkeliyim ki, başta teknik direktöre, sonra topçulara, tek kelime dahi konuşmak istemiyorum. Bizim hedef 25, siz yürüyedurun!

#GünlerdenGalatasaray - Fenerbahçe

Galatasaray 0-0 Fenerbahçe
Bütün hafta yaygara yaptınız, kaç zamandır şöyle geliyoruz böyle gideceğiz dediniz, yabancı hakem diye kafa açtınız, şöyle uçuyoruz böyle kaçıyoruz dediniz... Allah'ın aşkına boş yapmayı bırakın, top oynayın. Kimse yanlış anlamasın, bunu kendi takımım için de söylüyorum. İyi oynamadık, oynamadılar. Baştan sona hayal kırıklığı oldu maç benim açımdan. Ama suyun karşı tarafı için daha büyük hayal kırıklığı olmalı. Zira şampiyon olmak için bizim yenileceğimiz 3 maça ihtiyaçları var. Etrafımdaki Fenerbahçelilerden görece kör olanlar 3 değil 13 maç da kaybedersiniz diyor. Eski Serap car car konuşurdu. 38 yaşındaki alim Serap, tebessüm edip arkasına yaslanıyor. Velev ki gerçekten Galatasaray kaybetti. Canı sağ olsun der geçerim, kendimi biliyorum. Futbola dair duyduğum heyecan pipetle içimden çekildi zira son zamanlarda. Hepimizden çekilmiş olacaktır diye düşünüyorum. Çünkü artık iş spordan, oyundan, keyif alınan aktiviteden, haftada bir gün kafamızı boşalttığımız 90 dakikadan biraz ötelendi sanki. Yok yapıydı, yok yabancı hakemdi, yok adaletti diye diye seviyeyi anaokulu veletlerinin seviyesine çektiler, inanamıyorum. Son olarak adettendir maçın adamı Galatasaray adına Mario'ydu. Sahanın içinde basılmadık yer bırakmadı denir ya, öyle bir akşam geçirdi. Nazar değmesin, temposu düşmesin dilerim. Bizim planlarda değişiklik yok, it ürüyecek kervan yürüyecek. Bizim kervan şampiyonluğa doğru düzülüyor malum. Hedef 25, yürüyedurun!

Osmanlı İmparatorluğu 2 | Halil İnalcık

Kitabı ikili kutu olarak almış, ilkini okuduktan sonra şunları yazmış ve sizle de paylaşmıştım. İşte o kitabın ikincisi bitti. Aslında ilk kitaptan sonra ikincisinden epey gözüm korktuğunu itiraf etmeliyim. Çünkü çok akademikti, dili epey ağırdı ve amatör bir tarih okuyucusu olan beni bir hayli yormuştu. İkinci kitap yani Sultan ve Siyaset ilkine göre çok daha keyifli geçti benim için. Vergi sisteminden, Fatih devrinden ve bazı savaşlardan, bazı sadrazamlardan bahsediyor kitabın geneli. Dil gayet akıcı ve okuması keyifliydi. Bir de öyle kallavi, akılda kalmayacak, bence akademik bilgiler olmayınca aktı gitti. Bazı pusulaları, dipnotları sardırarak geçtiğimi yine de itiraf etmeliyim ama. Belki ileride bu konuda bir araştırmam olursa yeniden okur, faydalanırım, kim bilir?.. Seri olarak derlenmiş bu sıralamada yanlış bilmiyorsam 2 kitap daha mevcut. Diğer iki kitap için umutlandığımı itiraf etmeliyim bu noktada. Belki de diline alışınca kanıksıyorsunuz, sonra da okuması daha akıcı hale geliyor, bilemedim şimdi. Fatih döneminde kısıtlı kalmamış olsaydı, atıyorum yükselme devrini anlatmış olsaydı, okumayı isterdim. Belki yine vardır, ilk kitap alışverişimde bakmam lazım. Kitabın bendeki baskısı Kronik Kitap'tan, 460 sayfa ve ikili set halinde indirimsiz fiyatı an itibariyle 645 TL. 

#GünlerdenGalatasaray - Rizespor

Rizespor 1-2 Galatasaray (Oshi x2)
İtiraf edin, hepimiz puan kaybının geleceğinden neredeyse emindik. Ben bile Alkmaar maçından sonra kötü konuştuysam, gerisini varın siz düşünün. Oynanan oyun da haksız çıkarmayacak gibiydi ama işte bir şekilde şans yanımızda oldu, oynamadan kazandık yine. Neyse, her maçı da oynayarak kazanacak değiliz ya, bu da böyle olsun bakalım. Güzel tarafı, iki yeni transferimizin Frank ve Mario'nun birer asistle hoşbulmalarıydı. Mario tamam, yeni gelmedi geri geldi ama Frank'ın ilk maçı olmasına rağmen takımın en iyilerinden olması, muhtemelen de en iyisiydi, beni çok mutlu etti. Lig uzun, önümüzde Avrupa ve Türkiye kupaları var. Tamam Avrupa biraz sakat ama yapacak bir şey yok. Çıkmadık candan kesilmeyen bazı umutlarımız var. Olamaz mı? Olabilir. Maçta en çok sallanan isimler bence Ahmed ve Barış'tı. İkisinin de sıkıntısı taktik dizilişle alakalı bence. Hoca takımla çok oynuyor, neden kararlı şekilde bir dizilişte ısrarcı olmuyor anlamıyorum. Zamanla düzelir dedik ama 23 maç oldu. Artık bir düzene girse şu takım hayırlısıyla... Her sene sonradan form tutuyorduk, bu sene tam yaldır yaldır gelirken düştük mü ne oldu anlamıyorum. Şımarıklık etmek istemiyorum gerçi 63 puan toplamış takım, Allah'tan kork, kuldan utan be kadın. Önce Alkmaar maçı sonra da Fener maçını üçer farkla geçmek gibi pembe hayallerim var, nasip et Allah'ım! Hedef 25, yürüyedurun!

#GünlerdenGalatasaray - Adanademirspor

Galatasaray 1-0 Adanademirspor (Alvaro)
Selamlar, saygılar, sevgiler. Nasıl geçti hafta sonunuz? Benimki Galatasaray'ın dün akşamki galibiyeti kadar hızlıydı, adeta yarım saat sürdü. Evet, yanlış görmediniz bu bir maç yazısı ama maç oynanamıyor ki maçı konuşalım. Neymiş, penaltı haksız yere verilmiş de emekleri çalınıyormuş. E penaltı çalındı, gol oldu, 20 dakika sonra Adana çekildi sahadan. Yirmi dakikadır aklınız neredeydi? Anca mı dank etti? Sahada kalsaydınız, mücadele etseydiniz, belki maçı çevirseydiniz, belki puan kazansaydınız, belki de yenip Galatasaray'ı bu sezon bir tek biz yendik diye ortalıkta gezseydiniz. Olamaz mıydı? Olabilirdi. Hatay'dan ne eksiği var Adana'nın? O değil de Alvaro'nun penaltısı boşa gitti, bi ona yanıyorum. Yoksa kendi emeğinin peşine düşmeyen adamlar sahadan çekilmiş ne beis benim için! Yarım saatte takım bi sporunu yaptı, terini attı, üç puanı üç golle aldı diye bakar geçerim. Bana ne?! Galatasaray'ımız puanını 60'a yükseltti, ligin zirvesinde, goller atıyor, goller yiyor, kazanıyor, berabere kalıyor ve adım adım 25. şampiyonluğa yürüyor. İstediği gibi, çalıştığı gibi, hak ettiği gibi. İt ürümeye devam etsin, biz şampiyonluk kervanını düzüyoruz. Hedef 25, yürüyedurun!

Adsız Aşklar | 2025

Diziler birer birer biterken ben, maç aralarına, kitap aralarına, fırsat bulabildikçe izlediğim nadir dizileri serpiştirmeye çalışıyorum. Hayat gailesi denen şeyin tam göbeğine düşmüşken bazen hiçbir şey izlemeden geçen günler oluyor ya insan gerçekten hayret ediyor! Hazır tatlı bir dizi yakalamışken dilerim ki biraz Adsız Aşklar dedikodusu yapalım. Haydi!

#GünlerdenGalatasaray - Gaziantepspor

Gaziantepspor 0-1 Galatasaray (Ahmed)
Vallahi şöyle yaldır yaldır gol olup yağan Galatasaray'a hasret kaldım. Tek farkla kazandığımız üst üste kaçıncı maç bu inanın saymayı unutturdu. Takım pozisyona da giriyor işin tuhafı. Ama bir tek o son vuruş gelmiyor, gelemiyor. E haliyle gol olmayınca da hep diken üzerinde izliyoruz maçları. Yaygara kopuyor falan haklı olarak. Bir forvetimiz daha var artık. Alvaro... 77 numaralı formasıyla arzı endam etmeye başladı dün akşamdan itibaren. Dilerim ki çok faydalı olur takıma adapte oldukça. İlk maçtan biraz yerini yadırgadı sanki, olsun, alışırız, alıştırırız. Önümüzdeki hafta oynanacak Adana Demir maçından önce sarı kart sınırında olanlar kartları şöyle bi sıfırladı. Haftaya oynanacak maçta sahaya kim çıkacak şahsen merak içindeyim. Onu da haftaya düşünürüz diyor içimdeki erteleme cadısı. Bu maç özelinde Victor'un çabasını, Sara'nın illa ki paslarını, Kaan'ın yeri geldikçe içinden çıkan stoperi sevdim. Selçuk'un takımı, depremin yıl dönümüne iki gün kalan Antep'i çok üzmeden bu maçtan da üç puanla sıyrılmanın tedirgin huzuru var içimde. Tedirginlik de başta söylediğim gibi şöyle gol olup yağamamakla alakalı. Takım üzerinden o "gol atamıyoruz" toprağını bir atarsa, devamı gelecektir. Yola devam! Hedef 25, yürüyedurun!

Yırtıcı Kuşlar Zamanı | Ahmet Ümit

Ahmet Ümit geçtiğimiz yılın ortalarında müjdeyi vermişti: Yeni bir Başkomiser Nevzat kitabı geliyordu! Bir polisiye bağımlısı olarak, üstüne üstlük Nevzat Amirim de kurgusal olarak en sevdiğim karakterlerden birisi olması sebebiyle sazan gibi atladım ben bu kitaba. Birkaç günde de hakkından geldim zaten. Polisiye türü biraz da bu yüzden güzel. Tüketimi çabuk, keyifli, aşina olduğunuz bir yazarsa kolay da açıkçası. Kitabın alt başlığı da Nevzat'ın eşi Güzide ve kızı Aysun'un katillerini bulması üzerineydi. Ve evet okuduğumuz bütün Nevzat baş karakterli kitaplarda bu konu kafasının bir köşesindeydi. Sonuçta bulundu. Kendi adıma kitabın bir yerlerinde "evet, katil buymuş demek vay anam vay" diye düşündüm. Öyle de çıktı. Ahmet Ümit okurlarına "dostunu yakın tut, düşmanını daha yakın" sözünün doğruluğunu bir  kez daha kanıtlamak istemiş sanıyorum diye mini minnacık bir de spoiler vereyim haydi. Bir Kavim değil, ki bence en iyi Nevzat kitabı açık ara hem de Kavim'di. Fakat bir doz Nevzat'ı saldı damardan ve iyi de geldi, ne yalan söyleyeyim. Su gibi aktı, okuduk geçti. Ahmet Ümit'in çatır çatır, korkusuzca her gördüğü çatlaktan, iş bilmezlikten, usulsüzlükten sızması ve bunları anlatması çok hoşuma gidiyor. Katilleri para için savunan etikten yoksun avukatlar, yozlaşan polisler, yabancılara verilen vatandaşlıklar, yine parayla çözülmeyecek, içinden çıkılmayacak hiçbir suçun olmaması, adaletsizlik, eğitimsizlik, nepotizm... Gerçekten ruhumu sıkıştırıyor bu ülkenin durumu. Kitapta sıkça bahsedildiği gibi "unutmak iyileştirir" mi bilemiyorum ama yazmak serinletir, bundan eminim. Teşekkürler Ahmet Ümit, her zaman bir zevkti. Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 448 sayfa ve indirimsiz fiyatı an itibariyle 360 TL.

Young Sheldon | 2017-2024

The Big Bang Theory ilk başladığında izleyen herkes hem çok şaşırmış hem de çok sevmişti. Dört tane bilim insanı adayının hayatlarını izledik on sene boyunca. Başroldeki karakter olan Sheldon özellikle sosyal iq'su sıfıra yakın olan bir dâhiydi. Onun insanlarla olan ilişkilerinin ve sarkastik hallerinin, tabir yerindeyse, hastası olmuştuk. Gel zaman git zaman aynı ekip Sheldon'ın çocukluğuna inmeye karar verip sevimli bir veletten Sheldon'ın çocukluğunu çıkardılar. Yedi sezon boyunca çocuk Sheldon'ı ve ailesini izlemek bir keyifti. Vedamı edeyim kendi adıma.