#GünlerdenGalatasaray - Samsunspor

Samsunspor 0-2 Galatasaray (Yunus, Oshi)
İşte Galatasaray bu! Şimdi kıvırmayacağım. Maçın henüz başındaki Samsunspor golü eğer ofsayt olmasaydı oradan dönüşü biraz zordu. Allahtan ofsayttı da sonra yağmur gibi ataklar geldi. Önce Yunus'umun nefis golü geldi. Yunus'un şutunun hızı için Ferrari seviyesinde diyolla ama ben diyenlerin yalancısıyım. Evlatcanım ne güzel de yazdı maşallah! Devre önde geçti, ikinci yarının hemen başında da Yunus'un bu sefer nefis asistiyle Victor'un golü gelince, tamam dedim Serap, arkana yaslan tadını çıkar. Bu maç güzel geçecek. Öyle de oldu neticede, şükür. Zaten Fener'i yıkmışız, Samsun'u da geçince bana bir rahatlama geldi... Fener de kazanamasa ne kadar güzel olur diyeceğim fakat Sivasspor mevzusu malum... Neyse biz öndeyiz, keyfimize bakalım. Aradaki puan farkını korumaya devam ettiğimiz sürece işlerin nasıl ilerleyeceğini biz düzenleriz. Kaldı 7 maç. Altısını kazansan şampiyonsun, bu kadar basit aslında. Zor olan basiti oynamak gibi goygoylara girmeden diyorum ki Samsun'a karşı oynadığımız gibi oynarsak maçları, bence yedide yedi bile gelir. Teşekkürler Supermen! Hedef 25, yürüyedurun!

Mermer Adam | Jean Christophe Grange

Tam Zweig'in kitabının üzerine İkinci Dünya Savaşı'nda geçen bir kitap daha okuyunca Auschwitz'e gitmiş gibi oldum. Kitapta Grange bizi Führer Almanya'sına götürüyor. Reich'in, yani Hitler'in yakın çevresindekilerin eşleri teker teker öldürülüyor. Cinayetleri çözmek için de düşük rütbeli bir Gestapo subayı ile iki psikiyatr kafa kafaya veriyor. Tek ipuçları da mermer desenli bir maske. Kitabın adı da bu maskeden geliyor. Tabii ki spoiler vermeyeceğim ama sürprizli olarak değerlendiriliyor final kitabın arka kapağında "kötülük hiç beklenmedik bir yerden gelebilir" cümlesiyle. İtiraf etmek gerekirse sona doğru bence şudur dediğim kişi çıktı katil. Gelelim arka plana... Aslında kitap bir cinayet romanı bir polisiye, evet. Fakat bana okurken sıklıkla tek adam rejimini düşündürdü. Vasatlığı bir yana, küçücük bir kesimin bu kadar güçlenip halkın büyük çoğunluğunun o kesimin çizdiği çerçevede yaşamak durumunda kalması bana bir yerden tanıdık geldi epey. Özellikle de bugünlerde... Kitaba dair eleştirmek istediğim nokta çevirisi ile alakalı olacak. Çünkü Gestapo rütbelerini körlemesine bırakmış yazar. Evet dipnot olarak hepsinin yaklaşık karşılığı verilmiş ama kelimeyi okumaya çalışana kadar üç gün geçiyor. Sevmiyorum Almancayı, yalan yok. Bunun dışında başta ağır gitse de sona doğru epey akıcıydı. Kitabın bendeki baskısı Doğan Kitap'tan, 608 sayfa ve indirimsiz fiyati 510 TL. Biri artık şu kitap fiyatlarının sikimsonikliğine bi tepki verebilir mi Allah'ın aşkına ya!

#GünlerdenGalatasaray - Beşiktaş

Beşiktaş 2-1 Galatasaray (Lucas)
Bu Beşiktaş'ın da tüm sezon b*ka sarıp gelip gidip bizi yenmesi de canımı sıkıyor ha! Galatasaray'ı yenecek takım İnönü'deymiş arkadaşlar evet. Bükemediğimiz bileği öpüyoruz. Lucas'ın çok tatlı golü gümbürtüye gitse de, maçlar oynanmadan kazanılmıyor. Bu takımın artık seri şekilde toparlanıp hem Fenerbahçe'yi hem de Samsun'u yenmesi lazım. Yoksa yokuş aşağı gideceğiz gibi bir his geliyor bana inceden. Tamam gündemden dolayı göz ucuyla izledim maçı ama oynamadığını görecek kadar da tanıyorum bu takımı maalesef. Bi yanım da yenilsinler ne halleri varsa onu görsünler diyor. Sonra yine dayanamıyorum ama iyi olur. Biraz ayaklar yere değer. Yine de başarıp sezonu nihayete erdirirler inşallah diyorum. Hedef 25, yürüyedurun!

Dünün Dünyası | Stefan Zweig

Stefan Zweig'in artık okumadığım kitabı kalmadı dedikçe karşıma çıkıyor. Çok şükür. Seviyoruz kendisini, rahmet istedi görüyor musun?! Zweig'in bu kitabını otobiyografik olarak değerlendirebiliriz. Çünkü hayatından kesitler okuyoruz. Ben özellikle İkinci Dünya Savaşı'nın başladığı döneme dair anekdotlarından etkilendim. Oysa ne güzel bir gençliği varmış. Viyana'nın kültür ortamında yetişmiş. O konser senin bu bale benim şu opera öbürünün fik fik gezmiş. Tarihi sokaklarında kaybolmuş. Okurken o hissiyatı -hiç görmemiş olsam bile- hissettim. Savaş dönemlerindeki milliyetçilik akımının, faşizmin, ülkeleri nasıl yozlaştırdığından, ite kaka insanların nasıl savaşın içine çekildiğinden bahsederken günümüze bile ışık tutmayı başarıyordu. İşte bu yüzden Stefan, işte bu yüzden Zweig! O kadar kıymetli bir anlatım dili var ki... Ben okurken her seferinde çarpılıyorum. İster bir lokmalık novella yazsın, ister biyografi türünde yazsın, isterse de kendinden bahsetsin bu kitaptaki gibi. Sokakta yazsın kaldırımda okurum, öyle beğeniyorum anlatımını. Reklamları geçiyorum. Kitapta Zweig'in kendi hayatını ayırdığı 16 bölümü okuyoruz. Çocukluğu, gençliği, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları dönemlerini parça parça anlatmış. Kitabın birçok yayınevinden baskısı olsa da bendeki Can Yayınlarından, 496 sayfa ve indirimsiz fiyatı an itibariyle 320 TL.

#GünlerdenGalatasaray - Antalyaspor

Galatasaray 4-0 Antalyaspor (Victor x3, Alvaro)
Galatasarayımız ilk golü bulana kadar kendisinden uzak top oynamaya devam etse de keyif almaya başladıkça yine durdurulamaz modunu açtı gördünüz değil mi?! İş ilk golü bulmakta. Eh, Victor gibi yüz milyonluk topçunuz olunca da çok zor olmuyor malum şımarıklığına da nazara gelmeden gireyim. Hava topunu azalttıkça gol bulma noktasında daha da rahatlıyor takım. İki golü varken hattrick yapma şansını elinin tersiyle iterek penaltıyı Alvaro'ya paslaması da müthiş karakterinin bir göstergesi değil de ne?! Bu çocuktan sene sonunda ayrılacak olma fikri kalbimi biraz kırsa da anın tadını çıkarıyorum hepimiz gibi. Neticede herkes kalbinin ekmeğini yiyor, Victor da öyle. Penaltıyı Alvaro'ya paslamasının ardından bir gol daha iteleyerek topu eve götürmesi de cabası. Hem de bunu Yunus'un verdiği pası taçlandırmak için ayakkabı silme hareketiyle yapması nefis bir detay olarak hafızamızda kalsın istedim, kapak fotoğrafımız da o enstantaneden. Victor'un hattricki kadar kıymetli iki performans daha izledik dün akşam. Bir Barış'ın durdurulamaz modunu açmasıyla oluşan ve yaldır yaldır akmasıydı. Diğeri de Davinson'un yalnızca defansta değil ofansta da kendini göstermesiydi. Özetle Galatasaray kaleden ileri uca kadar gayet iyiydi dün akşam. Haftalar sonra keyifli ve gerine gerine maç izleme keyfini yaşamaya geri döndük. Maç fazlasıyla, milli araya 10 puan önde girdik. Şimdi ay sonuna kadar biraz gevşeme vakti. Sonra kaldığımız yerden yardırmaya devam inşallah. Hedef 25, yürüyedurun!

#GünlerdenGalatasaray - Alanyaspor

Alanyaspor 1-2 Galatasaray (Rakip KK, Victor)
Maçı ikiye ayırırım. Kötü, vasat, son haftalarda olduğu gibi rezalet bir Galatasaray ve ortaya bir tavır koymaya karar vermiş, çabalayan, maçı isteyen şampiyon olacak Galatasaray. Tamamen aynı takım, gel gör ki inanmış iki adamın arzusuna bakar geceyle gündüz gibi farklı iki takımı ortaya koymak. Kimdir o iki adam? Devre arasına girerken koridorda hakem müsveddesine kafa tutup kırmızı kart yiyerek ikinci yarıyı tribünden izleyen ve takımı yedek kalecisiz bırakan Günay'dır. Devre arasında konuşma yapıp kaptanlığını ortaya koyan Nando'dur. Galibiyet golünü attıktan sonra tribüne koşup formasındaki Galatasaray armasını öpen, daha geleli altı ay olmuş olmamış, üç ay sonra bizimle olacağı belli olmayan Victor'dur. Rakibin her atağını bir nacak edasıyla kesen Davinson'dur. Galip gelmek bu kadar basit işte. Zor olansa rahmetli Cruyff'un tabiriyle "basit oynamaktır". Galatasaray dün akşam Alanya deplasmanındaydı ve bir süredir işler saha dışına çekildiği için artık rakibin maçının olmadığı haftayı galibiyetle bir zahmet kapatması gerekiyordu. Kapattı çok şükür. Maça dair, hatta son haftalara dair inatla eleştirdiğim bir nokta var; hava topu ısrarı. Victor nadiren kafa golü atabiliyor, takımın boy ortalaması epey düşük. Yerden oynanırsa daha avantajlı olacağımızı öngörüyorum. Maçın adamı olarak gollere rağmen Davinson'u yazarım. On maçımız kaldı ligde. On maçın dokuzunu alırsak şampiyon olacağız. 25. şampiyonluk. 5. yıldız! Allah utandırmasın. Hedef 25, yürüyedurun!

#GünlerdenGalatasaray - Kasımpaşa

Kasımpaşa 3-3 Galatasaray (Victor x2, Davinson)
Arif Galatasaraylılar bu maçın berabere biteceğinden emindi zaten. Diğerlerimiz, başta ben, üçüncü golü attığımızda oh be nidaları çekiyorduk. Potansiyelini hiç eden bu takıma öyle öfkeliyim ki, başta teknik direktöre, sonra topçulara, tek kelime dahi konuşmak istemiyorum. Bizim hedef 25, siz yürüyedurun!

#GünlerdenGalatasaray - Fenerbahçe

Galatasaray 0-0 Fenerbahçe
Bütün hafta yaygara yaptınız, kaç zamandır şöyle geliyoruz böyle gideceğiz dediniz, yabancı hakem diye kafa açtınız, şöyle uçuyoruz böyle kaçıyoruz dediniz... Allah'ın aşkına boş yapmayı bırakın, top oynayın. Kimse yanlış anlamasın, bunu kendi takımım için de söylüyorum. İyi oynamadık, oynamadılar. Baştan sona hayal kırıklığı oldu maç benim açımdan. Ama suyun karşı tarafı için daha büyük hayal kırıklığı olmalı. Zira şampiyon olmak için bizim yenileceğimiz 3 maça ihtiyaçları var. Etrafımdaki Fenerbahçelilerden görece kör olanlar 3 değil 13 maç da kaybedersiniz diyor. Eski Serap car car konuşurdu. 38 yaşındaki alim Serap, tebessüm edip arkasına yaslanıyor. Velev ki gerçekten Galatasaray kaybetti. Canı sağ olsun der geçerim, kendimi biliyorum. Futbola dair duyduğum heyecan pipetle içimden çekildi zira son zamanlarda. Hepimizden çekilmiş olacaktır diye düşünüyorum. Çünkü artık iş spordan, oyundan, keyif alınan aktiviteden, haftada bir gün kafamızı boşalttığımız 90 dakikadan biraz ötelendi sanki. Yok yapıydı, yok yabancı hakemdi, yok adaletti diye diye seviyeyi anaokulu veletlerinin seviyesine çektiler, inanamıyorum. Son olarak adettendir maçın adamı Galatasaray adına Mario'ydu. Sahanın içinde basılmadık yer bırakmadı denir ya, öyle bir akşam geçirdi. Nazar değmesin, temposu düşmesin dilerim. Bizim planlarda değişiklik yok, it ürüyecek kervan yürüyecek. Bizim kervan şampiyonluğa doğru düzülüyor malum. Hedef 25, yürüyedurun!

Osmanlı İmparatorluğu 2 | Halil İnalcık

Kitabı ikili kutu olarak almış, ilkini okuduktan sonra şunları yazmış ve sizle de paylaşmıştım. İşte o kitabın ikincisi bitti. Aslında ilk kitaptan sonra ikincisinden epey gözüm korktuğunu itiraf etmeliyim. Çünkü çok akademikti, dili epey ağırdı ve amatör bir tarih okuyucusu olan beni bir hayli yormuştu. İkinci kitap yani Sultan ve Siyaset ilkine göre çok daha keyifli geçti benim için. Vergi sisteminden, Fatih devrinden ve bazı savaşlardan, bazı sadrazamlardan bahsediyor kitabın geneli. Dil gayet akıcı ve okuması keyifliydi. Bir de öyle kallavi, akılda kalmayacak, bence akademik bilgiler olmayınca aktı gitti. Bazı pusulaları, dipnotları sardırarak geçtiğimi yine de itiraf etmeliyim ama. Belki ileride bu konuda bir araştırmam olursa yeniden okur, faydalanırım, kim bilir?.. Seri olarak derlenmiş bu sıralamada yanlış bilmiyorsam 2 kitap daha mevcut. Diğer iki kitap için umutlandığımı itiraf etmeliyim bu noktada. Belki de diline alışınca kanıksıyorsunuz, sonra da okuması daha akıcı hale geliyor, bilemedim şimdi. Fatih döneminde kısıtlı kalmamış olsaydı, atıyorum yükselme devrini anlatmış olsaydı, okumayı isterdim. Belki yine vardır, ilk kitap alışverişimde bakmam lazım. Kitabın bendeki baskısı Kronik Kitap'tan, 460 sayfa ve ikili set halinde indirimsiz fiyatı an itibariyle 645 TL. 

#GünlerdenGalatasaray - Rizespor

Rizespor 1-2 Galatasaray (Oshi x2)
İtiraf edin, hepimiz puan kaybının geleceğinden neredeyse emindik. Ben bile Alkmaar maçından sonra kötü konuştuysam, gerisini varın siz düşünün. Oynanan oyun da haksız çıkarmayacak gibiydi ama işte bir şekilde şans yanımızda oldu, oynamadan kazandık yine. Neyse, her maçı da oynayarak kazanacak değiliz ya, bu da böyle olsun bakalım. Güzel tarafı, iki yeni transferimizin Frank ve Mario'nun birer asistle hoşbulmalarıydı. Mario tamam, yeni gelmedi geri geldi ama Frank'ın ilk maçı olmasına rağmen takımın en iyilerinden olması, muhtemelen de en iyisiydi, beni çok mutlu etti. Lig uzun, önümüzde Avrupa ve Türkiye kupaları var. Tamam Avrupa biraz sakat ama yapacak bir şey yok. Çıkmadık candan kesilmeyen bazı umutlarımız var. Olamaz mı? Olabilir. Maçta en çok sallanan isimler bence Ahmed ve Barış'tı. İkisinin de sıkıntısı taktik dizilişle alakalı bence. Hoca takımla çok oynuyor, neden kararlı şekilde bir dizilişte ısrarcı olmuyor anlamıyorum. Zamanla düzelir dedik ama 23 maç oldu. Artık bir düzene girse şu takım hayırlısıyla... Her sene sonradan form tutuyorduk, bu sene tam yaldır yaldır gelirken düştük mü ne oldu anlamıyorum. Şımarıklık etmek istemiyorum gerçi 63 puan toplamış takım, Allah'tan kork, kuldan utan be kadın. Önce Alkmaar maçı sonra da Fener maçını üçer farkla geçmek gibi pembe hayallerim var, nasip et Allah'ım! Hedef 25, yürüyedurun!

#GünlerdenGalatasaray - Adanademirspor

Galatasaray 1-0 Adanademirspor (Alvaro)
Selamlar, saygılar, sevgiler. Nasıl geçti hafta sonunuz? Benimki Galatasaray'ın dün akşamki galibiyeti kadar hızlıydı, adeta yarım saat sürdü. Evet, yanlış görmediniz bu bir maç yazısı ama maç oynanamıyor ki maçı konuşalım. Neymiş, penaltı haksız yere verilmiş de emekleri çalınıyormuş. E penaltı çalındı, gol oldu, 20 dakika sonra Adana çekildi sahadan. Yirmi dakikadır aklınız neredeydi? Anca mı dank etti? Sahada kalsaydınız, mücadele etseydiniz, belki maçı çevirseydiniz, belki puan kazansaydınız, belki de yenip Galatasaray'ı bu sezon bir tek biz yendik diye ortalıkta gezseydiniz. Olamaz mıydı? Olabilirdi. Hatay'dan ne eksiği var Adana'nın? O değil de Alvaro'nun penaltısı boşa gitti, bi ona yanıyorum. Yoksa kendi emeğinin peşine düşmeyen adamlar sahadan çekilmiş ne beis benim için! Yarım saatte takım bi sporunu yaptı, terini attı, üç puanı üç golle aldı diye bakar geçerim. Bana ne?! Galatasaray'ımız puanını 60'a yükseltti, ligin zirvesinde, goller atıyor, goller yiyor, kazanıyor, berabere kalıyor ve adım adım 25. şampiyonluğa yürüyor. İstediği gibi, çalıştığı gibi, hak ettiği gibi. İt ürümeye devam etsin, biz şampiyonluk kervanını düzüyoruz. Hedef 25, yürüyedurun!

Adsız Aşklar | 2025

Diziler birer birer biterken ben, maç aralarına, kitap aralarına, fırsat bulabildikçe izlediğim nadir dizileri serpiştirmeye çalışıyorum. Hayat gailesi denen şeyin tam göbeğine düşmüşken bazen hiçbir şey izlemeden geçen günler oluyor ya insan gerçekten hayret ediyor! Hazır tatlı bir dizi yakalamışken dilerim ki biraz Adsız Aşklar dedikodusu yapalım. Haydi!

#GünlerdenGalatasaray - Gaziantepspor

Gaziantepspor 0-1 Galatasaray (Ahmed)
Vallahi şöyle yaldır yaldır gol olup yağan Galatasaray'a hasret kaldım. Tek farkla kazandığımız üst üste kaçıncı maç bu inanın saymayı unutturdu. Takım pozisyona da giriyor işin tuhafı. Ama bir tek o son vuruş gelmiyor, gelemiyor. E haliyle gol olmayınca da hep diken üzerinde izliyoruz maçları. Yaygara kopuyor falan haklı olarak. Bir forvetimiz daha var artık. Alvaro... 77 numaralı formasıyla arzı endam etmeye başladı dün akşamdan itibaren. Dilerim ki çok faydalı olur takıma adapte oldukça. İlk maçtan biraz yerini yadırgadı sanki, olsun, alışırız, alıştırırız. Önümüzdeki hafta oynanacak Adana Demir maçından önce sarı kart sınırında olanlar kartları şöyle bi sıfırladı. Haftaya oynanacak maçta sahaya kim çıkacak şahsen merak içindeyim. Onu da haftaya düşünürüz diyor içimdeki erteleme cadısı. Bu maç özelinde Victor'un çabasını, Sara'nın illa ki paslarını, Kaan'ın yeri geldikçe içinden çıkan stoperi sevdim. Selçuk'un takımı, depremin yıl dönümüne iki gün kalan Antep'i çok üzmeden bu maçtan da üç puanla sıyrılmanın tedirgin huzuru var içimde. Tedirginlik de başta söylediğim gibi şöyle gol olup yağamamakla alakalı. Takım üzerinden o "gol atamıyoruz" toprağını bir atarsa, devamı gelecektir. Yola devam! Hedef 25, yürüyedurun!

Yırtıcı Kuşlar Zamanı | Ahmet Ümit

Ahmet Ümit geçtiğimiz yılın ortalarında müjdeyi vermişti: Yeni bir Başkomiser Nevzat kitabı geliyordu! Bir polisiye bağımlısı olarak, üstüne üstlük Nevzat Amirim de kurgusal olarak en sevdiğim karakterlerden birisi olması sebebiyle sazan gibi atladım ben bu kitaba. Birkaç günde de hakkından geldim zaten. Polisiye türü biraz da bu yüzden güzel. Tüketimi çabuk, keyifli, aşina olduğunuz bir yazarsa kolay da açıkçası. Kitabın alt başlığı da Nevzat'ın eşi Güzide ve kızı Aysun'un katillerini bulması üzerineydi. Ve evet okuduğumuz bütün Nevzat baş karakterli kitaplarda bu konu kafasının bir köşesindeydi. Sonuçta bulundu. Kendi adıma kitabın bir yerlerinde "evet, katil buymuş demek vay anam vay" diye düşündüm. Öyle de çıktı. Ahmet Ümit okurlarına "dostunu yakın tut, düşmanını daha yakın" sözünün doğruluğunu bir  kez daha kanıtlamak istemiş sanıyorum diye mini minnacık bir de spoiler vereyim haydi. Bir Kavim değil, ki bence en iyi Nevzat kitabı açık ara hem de Kavim'di. Fakat bir doz Nevzat'ı saldı damardan ve iyi de geldi, ne yalan söyleyeyim. Su gibi aktı, okuduk geçti. Ahmet Ümit'in çatır çatır, korkusuzca her gördüğü çatlaktan, iş bilmezlikten, usulsüzlükten sızması ve bunları anlatması çok hoşuma gidiyor. Katilleri para için savunan etikten yoksun avukatlar, yozlaşan polisler, yabancılara verilen vatandaşlıklar, yine parayla çözülmeyecek, içinden çıkılmayacak hiçbir suçun olmaması, adaletsizlik, eğitimsizlik, nepotizm... Gerçekten ruhumu sıkıştırıyor bu ülkenin durumu. Kitapta sıkça bahsedildiği gibi "unutmak iyileştirir" mi bilemiyorum ama yazmak serinletir, bundan eminim. Teşekkürler Ahmet Ümit, her zaman bir zevkti. Kitabın bendeki baskısı Yapı Kredi Yayınlarından, 448 sayfa ve indirimsiz fiyatı an itibariyle 360 TL.

Young Sheldon | 2017-2024

The Big Bang Theory ilk başladığında izleyen herkes hem çok şaşırmış hem de çok sevmişti. Dört tane bilim insanı adayının hayatlarını izledik on sene boyunca. Başroldeki karakter olan Sheldon özellikle sosyal iq'su sıfıra yakın olan bir dâhiydi. Onun insanlarla olan ilişkilerinin ve sarkastik hallerinin, tabir yerindeyse, hastası olmuştuk. Gel zaman git zaman aynı ekip Sheldon'ın çocukluğuna inmeye karar verip sevimli bir veletten Sheldon'ın çocukluğunu çıkardılar. Yedi sezon boyunca çocuk Sheldon'ı ve ailesini izlemek bir keyifti. Vedamı edeyim kendi adıma.

#GünlerdenGalatasaray - Konyaspor

Galatasaray 1-0 Konyaspor (Oshi)
Olmuyor, olmuyor, olmuyor. Takım bir türlü oynaması gereken topu oynamayıp şöyle gol olup yağamıyor. Nazar mı var üstünüzde nedir anlamadım. Tabii ki bu işin şakası ama kafalar dağınık başka yerlerde sanki. Geçtiğimiz günlerde oynanan maçta ıslıklanan Nando takımın en iyisi. Ne istiyoruz mesela iyi oynamak için? Tartışma mı? Kavga mı? Islıklanmak mı? Bu oynanan oyun tüm sezona gerginliksiz şekilde yansısa daha iyi değil mi? Barış; bal yapmayan arı gibi. Roland; saçma sapan faulleri ve sert bir oyunu var. Yunus; haftalardır yokları oynuyor. Victor; kaçırdıkları buradan köye yol olur. İlle eleştirilecekse hiç problem değil yani, hak edene hak ettiği verilir. Takımın tek golü penaltı ile Victor'dan geldi. Güya ofsayt diye sayılmayan bir gol var. Ama o toplara girmek istemiyorum artık. Galatasaray biraz sıkıp kontrollü oynayınca çözemeyeceği maç yok bence. Bazı tökezlemeler olur, kabul. Ama o kontrollü oynama işini de biraz genişletmek lazım. Atıyorum 10 dakikada biz bu maçı alırız kafasından 25 dakika sağlam top tepmemiz lazıma geçilmesi lazım. Böylece maçlar daha rahat çözülür gibi geliyor bana. Galatasaray'da en çok forma giymiş topçu unvanını alan canım Nando'yu tüm kalbimle kutlarım, nice başarılı maçlar dilerim. Hedef 25, yürüyedurun!

Kelimenin Ham Anlamıyla | Ali İhsan Varol

Bir harf alayım ile başladı birçoğumuzun Ali İhsan Varol'u tanıması. Ben taaa çocukluğumdan Çarli dizisini çektikleri zamandan biliyorum. Sonra Kardeş Payı'nda da oynadı, benimkilerin dizisinde. Ama etimoloji ile ilişkisi sanırım benim gibi hobi seviyesinde. Spotify'de aynı isimde bir podcast yapmaya başlamıştı. Sonra Doğan Kitap kapısını çalmış, gel bunu kitap yapalım demiş herhalde. Varol da kabul etmiş ve bu kitabı oluşturmuşlar. Etimolojik bir şeyler denk getirdiğimde -hele Ali İhsan'ın tarzı keyifli bir anlatım varsa ortada- ıskalamamaya çalışıyorum. Bu kitabı da iyi ki almışım. Müthiş keyif alarak okudum. Kelimelerin kökenlerinin geldiği hikayelerden, bazı kelimelerin şaşırtıcı akrabalığından, argodan, kadın isimlerinden, çiçeklerden, veletlere hitap şekillerimizin anlamlarından ve aslında demememiz gerektiğinden bahsetmiş kesinlikle yormadan, sıkmadan, didaktik olmadan hem de! Yazar olmayan insanlara karşı biraz önyargı duyuyoruz. Kendi adıma konuşayım, bende o snopluk var, yalan yok. Ali İhsan'ın kitabında o önyargıyı sakın hissetmeyin eğer alsam mı diye düşünürseniz. Gözüm kapalı referans olurum. Kitabın bendeki baskısı Doğan Kitap'tan, 232 sayfa ve 195 TL indirimsiz fiyatı. Uzun zamandır kitap tavsiye etmemiş, diretmemiştim almanız için, bunu alın okuyun. 😄

Sen Yanlış Değilsin | Murat Tunalı

Bana kitap alınması yeni anksiyetem. Açık konuşacağım, ekseri beğenmiyorum çünkü. Bu kitap özelinde ekstra bir durum vardı. Hediye olmasının yanı sıra kişisel gelişim kitabıydı üstüne üstlük! Kitabın ayrıca bir özelliği vardı, kapağındaki kelime dizgisini tüm kitaba yaymıştı yazar. Farklı bir okuma deneyimi vaat ederken keşke daha kuvvetli bir yazın dilini, esaslı bir dilbilgisi arka planı olsaydı yazarın. Edebiyat eğitimi aldığını, çeşitli yayınevlerinde editörlük yaptığını falan kitap metninin içine yedirmiş ama yer yer bağlaç ayırmasını bile başaramadığını görüyoruz. Kitapta yazarın kendi tecrübelerinden ve çevresinden yaptığı çıkarımlarla birlikte hayatı olumlayın, kariyerinizden memnun değilseniz değiştirin gibi kişisel gelişim cümlelerini bir kez daha pazarlıyor. Aynı şeyleri tekrar etmiş gibi görünmemek için de muhtemelen kelimeleri şu şekilde modifiye ederek sıralamış sayfalara: "briini mi ödeilnz? Ara!" Türkçesi "birini mi özledin? Ara!" Tabii efendim! Nasıl aklımıza gelmedi özlediklerimizi aramak?! Gerçekten bu kişisel gelişim sektörünün ılıklığı beni olduğumdan daha sinirli bir insan yapıyor. Niye bu janrdan kitap okumadığımı bir kez daha hatırlattı bana bu kitap. Neyse, biraz beyin jimnastiği oldu, buradan da bunu çıkaralım olumlu olarak. Kitabın baskısı Yediveren Yayınevinden, 192 sayfa ve 163 TL indirimsiz fiyatı.

#GünlerdenGalatasaray - Hatayspor

Hatayspor 1-1 Galatasaray (Oshi)
Ama ilk yarıyı ne güzel murdar ettik. İzlediniz dimi? Bir tabak çekirdek çıtlar gibi yedik geçtik ilk yarıyı. Galatasaray istediği zaman vitesi artırıp, puan kaybını engelleyecek skoru alırdı. İşte dün akşam olmayan topun istememesiydi. Yoksa yine vites artırıldı, yüz tane pozisyona girdik, Barış Alperciğim müthiş gol pozisyonlarından golsüz çıkmayı başardı, 100 milyonluk adam Victor'un biri ofsayttan olmak üzere kaçırdığı goller vardı falan... Bir de itiraf etmek gerekirse Gabriel'in yokluğunu hissediyor takım bence. Olmayınca olmuyor işte, yapacak bir şey yok. Bu da nazarlık olsun. Birilerinin gazlamasıyla lige biraz heyecan gelir de şubat ayında şampiyonluk ilan etmeyiz en azından. Hakem konuşmak istemiyorum. Yersiz çekişmelere girmek istemiyorum. Birilerinin kendiliğinden yarattığı kaosu beslemek istemiyorum. Bu maç özelinde heba olmuş bir 45 dakika, sonra da toparlanmaya çalışılan ama becerilemeyen bir 45 dakika olarak iki devre izledik. Netice de devreler gibi beraberlik oldu işte. Maçın tek cümlelik özeti budur aslında. Galatasaray'ın tek golü penaltıdan Victor ile geldi. Hedef 25, yürüedurun!

#GünlerdenGalatasaray - Başakşehir

Başakşehir 1-2 Galatasaray (Barış x2)
Bir şey diyeyim mi? Çok kötü top oynuyoruz ya. Ve bu durum beni çok geriyor. Çözülür mü, nasıl çözülür, maç mı seçiyoruz bilmiyorum ama çok net kötüyüz. Galatasaray taraftar şımarıklığı değil söylediğim. Sonuna kadar razıyım. Sıfır mağlubiyetle ilerleyen bu takımdan başka ne istenir ki? Ama ilerleyen haftalar endişelendiriyor beni. Avrupa maçları geldi kapıya dayandı. Biraz ümitvar olsak, iyiydi. Yunus, bu takımda en sevdiğim adam. Yokları oynadı dün. Bu haliyle bile bir asist yaptı gerçi ama konumuz bu değil. Maçı izlediyseniz ne demek istediğimi görmüşsünüzdür. Maçı bireysel performansla iteleyerek kazandık. Barış'ın attığı iki gol, bu maç özelinde kazanmamıza vesile oldu. Yarın, diğer gün, bi ay sonra, sadece Barış'ın performansının yetmediği yerde ne yapacağımızın karşılığı yok mesela bende. Galatasaray'ın odağının değişmemesi lazım. Bu odak nedir? Maç maç giderek her maçı kazanma arzusu. Rakiplerin kendi başarısızlıklarını kamufle etmek için her gün yaptığı açıklamaya cevap vermek olmamalı odak. Kendi çukurlarına çekmelerine izin vermemeliyiz. Tık tık tık topumuzu oynuyoruz, ihtiyaç duyduğumuz yerlere transferleri çekip çiçek gibi bir takım diziyoruz, kura şansını da arkamıza alıp ligin ikinci yarısını; Avrupa Ligini, Türkiye Kupasını almak için canımızı dişimize takıyoruz. Ok Cimbom, lets go! İlk yarıyı tertemiz liderlikle, 8 puan farkla, namağlup şekilde bitiren canım Galatasaray'ı tüm kalbimle kutluyorum. Hedef 25, yürüyedurun!
ps: Canım Ahmet, iyi ki vardın. Nurlar içinde uyu güzel kardeşim, yattığın yer incitmesin.

Van Gogh Yüz Yıl Sonra | Ferit Edgü

Çok okumak istediğim bir yazardı Ferit Edgü. Kitap alışverişine çıkamadığım günlerden birinde bu isteğimi bir arkadaşımla paylaşmıştım o da bana bu kitabı armağan etmişti. Diğer kitaplarını bilmiyorum ama bu kitap özelinde çok da ısındığımı söyleyemem yazara. Belki de değerlendirmek için, en azından benim kalemim değil diyebilmek için yeterli değil. Başka kitaplarını da denemem lazım. Deneme türünde yazılmış bir kitap, bu iş özelinde bakarsak... Ünlü ressam Van Gogh'un ölümünün yüzüncü yılında kaleme alınmış. Sanatını, resimlerini, belki kalbinin derinliklerini anlatmaya çalışmış. Bir biyografi kitabı değil bu. Bir yazarın, bir ressamın eserlerinden etkilenip kendince, kendi cümleleriyle onun sanatını anlatma çabası. Birer sayfalık metinlerle, araya serpiştirdiği resimleriyle Van Gogh'un o bildiğimiz hayatının ötesini de gösterme arzusu belki. Kardeşi Theo ile yaptığı yazışmalara da sıklıkla atıf yapılan bir iş. Kitabın bendeki baskısı Everest Yayınlarından, 100 sayfa ve indirimsiz fiyatı 125 TL.

#GünlerdenGalatasaray - Göztepespor

Galatasaray 2-1 Göztepe (Osi, Yunus)
Yazarımız, şahsi doğum günü kutlaması nedeniyle maçı izleyemediği için maç yazısı biraz kolpa olacaktı. Yunus'umu tebrik eder, Victor'un da başarılarının devamını dilerim. Hedef 25, yürüyedurun!