Günlerden Galatasaray vol.21

Deplasman olayı sıkıntılıydı birkaç senedir malum. E son maçlarda da puan kayıpları gelince, insan bi sıkıntılanıyor ister istemez. Güven tam, o ayrı da, geçtiğimiz senelerden gelen güvensizlik de yapışmış bilinçaltında bi yerlere.. Ama Allahtan kazasız belasız bitti Antep macerası da. Gecenin sonunda herkes payına düşen baklavayı alıp evine geri döndü. Akşama dair söylenecek çok söz yok belki de. Sabır, çaba ve güvenin sonucunda oldu her şey. Bana kalan da yukarıdaki şahane fotoğraf oldu. Aslında Elmander ile Necati'nin fotoğrafını alıp "la ne ara bu kadar kaynaştınız maşallah" diyesim vardı ama, şu fotoğrafı görünce içim bi tuhaf oldu ne yalan söyleyeyim :) Necati golle geldi hoşgeldi, Elmander golünü attı ne güzel yaptı.. Eee nerede kalmıştık?

Ofis tuhaflıkları vol.1

Bi nevi çağrı merkezi çalışanı olarak çalışıyorum şimdilik. Telefonda da olsa insanlarla iletişim kurduğunuz zaman çok enteresan şeylerle karşılaşabiliyorsunuz. Bunları neden yazmıyorum diye düşündüm bugün ve yazarsam eğlenceli olabileceği fikrine kapıldım. Ne kadar sürer, sürer mi, neler çıkar bilmiyorum. Bekleyip göreceğiz. Şimdilik güzel başlayalım istiyorum. Hadi bakalım..

Sherlock Holmes | Böcek Avcısı

Bir önceki kitabın ardından Böcek Avcısı da uzun sürmeyerek bitenler arasına katıldı. Kitap, Sherlock Holmes ile John Watson'un çözdüğü üç farklı olayı anlatıyor. Elimdeki kitapların bir sırası var mı, sırasına göre mi okuyorum bilmiyorum ama bu kitapta Moriarty adını gördüm sonunda. Hatta serinin ikinci filmi olan Gölgelerin Oyunu'nda geçen şelale sahnesini de anlatıyor bu kitap. Tabii filmde olduğu gibi kitapta da şelale sahnesinin nasıl bittiğine dair bir bilgi yoktu. Oysa o kadar heyecanlanmıştım o sahnenin nasıl bittiğini öğreneceğim için.. Neyse, bir nefes kesen kitabı da yemiş bitirmiş bulunuyorum. Ve tabii ki her Sherlock Holmes eserinde yaptığım gibi şiddetle öneriyorum.

Günlerden Galatasaray vol.20

ne kadar gol o kadar iyi.
Şampiyonluk yolunda adım adım her maçı yazarak daha sonra güzel bir hatıra olur kafasıyla başlamıştım bu seriye. Çok da güzel maçlar yazdım. Ama son birkaç maçtır Galatasaray'da bi tatsızlık ve düşüş var. Sebebini dışarıdan bakınca anlayamadığım bi tatsızlık. Düşüşün sebebi elbette çok iyi olmayan futbol. Kötü oynuyoruz demeye hala dilim varmıyor mesela. Telafi edeceğimizi düşünüyorum zira. Baros kırmızı kart görmese, bulduğumuzu atsak, sakatlık olmasa, Eboue geri dönse de Ujfalusi Semih'in yanına dönse.. Böyle sıralar gideriz istekleri. Eldekilerle başarılı olunmazsa, istekler de çok oluyor haliyle. Hep umutlu konuştum bu sezon, hep olumlu baktım. Dün uzatmalara girerken bile maçı çevireceğimizden öyle emindim ki.. Galatasaray bu sene bize inanmayı öğretti. Ben takıma güveniyorum. İnşallah bu kaybettiğimiz son puan olur. Puan kaybının getirdiği kara bulutları ve leş kargalarını sevmiyorum ben çünkü..

SEvgiliye #2

Kimisinin varlığı şanstır hayata. O şansa sahip olmak için nasıl bişey yaptım da böyle bi ödülü hak ettim diye düşünürsünüz. Ya kaybedersem bu şansı diye endişelenirsiniz. Tüm özelliklerinizle sizi kabul eder o kişi. Nazınızı, siteminizi, tüm pisliklerinizi çeker. Katlandığını, üzüldüğünü bilirsiniz yine de o pislikleri yapmadan duramazsınız. Karşınızdaki adam yıllarca daha o pisliklerinle yaşamak istiyorum der. Sever, korur, gözetir, kollar. Bin kilometre ötede bile olsa yapar bunları. Rüya mı gerçek mi kestiremezsiniz. Çünkü normalde bi rüya yıllarca sürmez. Gerçek dediğimiz şey de o kadar güzel bişey değildir. İşte o kişiye seni çok seviyorum demeye bile dil varmaz çünkü çok, sevmek falan yetmez bazen. Varlığıyla beni mutlu eden adam; iyi ki varsın. Hep ol, olur mu :) yıllarca yanımda ol, hatta en yakınımda.. Allah herkesin gönlüne göre versin, bana da gönlümdekini versin.