#8'e sevgilerle: Superman olmak lazım bazen...

Aslında totemlerimden birisidir maç günlerinde yazı yazmamak. Ama bugün onun doğum günü olduğu için bir istisna yapmam lazımdı. Akşam puan kaybı gelirse (iç ses: Allah korusun) sebebi benim kimse gidip takıma kötü şeyler yazmasın. Selçuk'un doğum günü için yazı yazmaya karar verdikten sonra, nasıl bir şey yazsam içime siner diye düşündüm. Aklıma diğer blogumda yaptığım bir seri geldi ve bir nevi onun devamı gibi bir yazı yazayım dedim. Serinin adı Gönlümden Geçen Futbol Elçileri idi. Şu an hala yazıyor olsaydım, büyük ihtimalle 4 senenin ardından yeni bölüm kesinlikle Selçuk'a olurdu. Öyleyse başlıyorum.


Gözleri çekik bi bebe...
10 Şubat 1985 yılında en güzel sarı sıcak şehirlerden birisi olan İskenderun'da dünyaya gelmiş Selçuk. Soldaki fotoğrafından gördüğümüz üzere, fotokopi makinesi ile büyütmüşler sanırım kendisini. Gözler, bakışlar, burun, ağız bu kadar mı aynı kalır. Bi boyumuz uzamış o kadar.

Selçuk, orta halli bir ailenin evladıymış. Babasının bakkal dükkanı varmış ve büyüyünce baba mesleğini devam ettirmesi beklenirmiş kendisinden. Four Four Two'da yazanlardan gördüğümüz bu. Sonra, memleketinin yerel takımlarından birisi olan Karaağaç Sporun teknik direktörü keşfetmiş ve takıma almaya çalışmış. O dönemde ailesiyle teknik direktör arasında ciddi olaylar yaşanmış olsa da, olay bugünden de gördüğümüz kadarıyla teknik direktör lehine neticelenmiş. İyi ki de öyle olmuş. Zira İskenderun'da bakkallık yapan Selçuk'u değil, kaptanımız, 8 numaramız, gözümüzün nuru Selçuk'u tanıyoruz şu an. 10 yaşında başlayan Karaağaç Spor macerası, 14-15 yaşlarındayken Çanakkale'ye, Dardanel Spor'a gitmesiyle devam etmiş. 



Çanakkale'den Manisa'ya...
Çanakkale Dardanel Spor'u şimdiki liseliler bilmez, bizim liseli zamanlarımızın, çocukluğumuzun en önemli takımlarından biriydi. Selçuk'un da Hatay'dan sonra hayatının ikinci durağı. Paf takım kariyerini Galatasaray'da değil de orada tamamladı diye hayıflandığım takımdı Dardanel. Burada da 4 sezon geçirmesinin ardından bu sefer de başka bir Ege şehri olan Manisa'ya düştü yolu. Birçok Galatasaraylı gibi benim de hoş anılarımın olmadığı Ersun Yanal, Selçuk'u önce Manisa'da sonra da Trabzon'da ilerleten, yanında tutan, parlatan, arkasında duran, takip edilmesini sağlayan adam oldu. Manisa'da geçen günlerine, Arda ile olan fotoğraflarına, anlattıkları anılarına bir girersem Manisaspor dilencisi olur çıkarım, sayfalar sürer. Sırf bu yüzden Ersun Yanal'ı övdüm ya zaten... Neyse lafı uzatmayayım, her şey Manisaspor'un küme düşmesi ile başlamış o dönemde... Manisa'nın küme düşmesinin ardından Ersun Yanal Trabzonspor'un o günlerdeki teknik direktörü olarak karşımıza çıkmıştı.


8 Numara Kariyeri Başlar...
Ersun Yanal Trabzon'a teknik direktör olunca aldığı ilk futbolculardan birisi Selçuk olmuş. 
"O dönemde beni Galatasaray gibi Fenerbahçe de istemişti, ama ben duygusal biriyim. Bana güvenenlere sırtımı çeviremediğim için Trabzonspor'a gittim. Hiç de pişman olmadım." 
diyor Selçuk. Trabzon'a gittiğinde de 8 numaralı formayı sırtına geçiriveriyorlar. O günden itibaren de sahanın göbeğinin değişmez adamı oluyor yeniden. O dönemde yan yana oynadığı isimlerle iyi işler yapıyor olsa da, Selçuk için kırılma noktalarından birisi yıllarca milli takımların her düzeyinde birlikte oynadığı, yediği içtiği ayrı gitmeyen, aynı odalarda kaldıkları için çok iyi dost olan ve ailecek de görüştüğü Burak'ın Trabzonspor'a transferiyle gerçekleşiyor. Tamam itiraf ediyorum yazının devamında Selçuk-Burak kankalığına ayrı bir parantez açacağım. Trabzonspor'da neredeyse şampiyonluk yaşayacak olan Selçuk, yeni bir kırılma noktası yaşayıp Galatasaray'ı tercih ediyor.


Maestro, Kaptan, Can, Göz Bebeği...
Selçuk İnan, çok değer verdiği insanlardan olan Fatih Terim ve kardeşi gibi sevdiği Arda Turan'ın Galatasaray'da olması nedeniyle yine duygusal bir karar veriyor ve Trabzonspor'dan ayrılıp Galatasaray ile 5 senelik anlaşma imzalıyor. Yalnızca Fatih Hoca ve Arda değil, Hasan Şaş'ın da o dönemde Selçuk'u tabiri caizse tavladığını söylemek mümkün. Galatasaraylı olup da Hasan'a tavlanmayacak insan var mıdır bunu araştırmak lazım asıl. Bana bile dese oynamak istemez misin Galatasaray'da diye, nereyi imzalıyorum abisi diye cevap veririm, düşün. Geçtiğimiz sezonun başından beri de Galatasaray'da Selçuk. Neden bu kadar sevildi? Über bi futbolcu olduğu için biiiir, karakterli bir adam olduğu için ikiiii, yukarıdaki gibi goller atıp birçok rakibi bakakalmaya mecbur ettiği için üüüçç ve hepsinden önemlisi tertemiz bir kalbi olduğu için. İyi ki Galatasaray'da ve iyi ki 8 numara artık daha anlamlı. Jübilesini de bizimle yapar inşallah!


vah kadersizim :(
Milli Mesele Selçuk İnan...
Demin Burak'la ilgili şeyler yazarken dedim ya milli takımların her seviyesinde birliktelermiş diye, işte o abartı değil. Selçuk u-16 ile başlayıp a milli seviyesine kadar ilerleyen yaş kategorilerinin hepsinde istisnasız forma giymiş. İlk kez a milli olması Moldova maçına tekabül ediyor -milli olmak, Moldovalılar falan.. İşte bunlar hep hayatın nanik yapma şekilleri-. Abdullah Avcı dönemine kadar da milli takımın başına gelen adamlar bu çocuğu oynatıyorlar. Hiddink'inden tut da, Fatih Terim'ine kadar. Gel gelelim Abdullah Avcı isimli milli takımımızın teknik direktörü olan arkadaş tuhaf bir şekilde Selçuk'u dışlamakta bugünlerde. Milli takımın ve tabii ki bizim 2014'te yapılacak Dünya Kupasında olma hayallerimizi suya düşürecek kadar ısrarcı hem de arkadaş. Ona sorarsan sistem falan diye goygoy yapsa da, geçen senenin en iyi futbolcusu olan bu adamı sistem dışı bırakan adamın sistemini yerler kimse kusura bakmasın. Gönlümden geçen, Abdullah Avcı'nın milli takım dışına itelenip Şenol Güneş'i milli takıma alarak, bir yandan Fatih Terim'li Galatasaray, bir yandan Şenol Güneş'li milli takım ile şöyle bir futbol şöleni yaşatmak ama işte, şartlar...


Bromance...
Vaat verip vaadi yerine getirmek bizim işimiz! İşte Selçuk İnan ve Burak Yılmaz! Öncelikle bromance nedir? Brother (erkek kardeş-buradaki anlamıyla birader) ile romance (romantik-yoğun sevgi) kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. Türkçeye ölümüne kanka ve/veya kan kardeş olarak tercüme edilebilitesi var. Tee çocukluklarından beri birlikte oynayan, aynı yerde yatıp kalkan adamlar ister istemez kanka olacaklar. Birbirlerine kara diye hitap eden ikiliye dair en güzel anektodlardan birisini Burak bizimle paylaşıyor. Mikrofonlarımız sende Burak;
''Genç milli takımdaydık. Selçuk kaptanımızdı kamptayız, aynı odada kalıyoruz. 16 yaşındayız. Ama herkes kendi kulübünde a takımda oynuyor, iki kişi hariç; ben ve Selçuk. O takımın kaptanı, en iyi oyuncusu, ben de ilk 11'deyim, takımın forvetiyim. Milli takımda ilk 11'de olmama rağmen, Antalyaspor'un genç takımındayım. a takıma henüz çıkamamıştım. Selçuk da Çanakkale'de genç takımda. ben de kendimi teselli ediyordum: ''takımdaki herkes a takımda ama baksana, Selçuk bile daha a takıma çıkamamış, sen boşver, rahat ol, daha zamanın var demek ki.'' O da kendisini böyle avutuyormuş ''bak Burak da oynamıyor'' diye. Neyse, kamp bitti, dağıldık. O hafta da Türkiye Kupası maçları var evdeyim, hiç unutmam, kanalları gezerken Trt 3'e geldim: Çanakkale Dardanelspor - Manisaspor. Bir baktım, 10 numara giymiş birisi, saçlar uzun, korner kullanıyor Selçuk! Anneme dedim ki, ''anne! bu, Selçuk değil mi?'' annem de, ''evet oğlum, Selçuk!'' dedi. Çok değişik bir duygu, arıyorum Selçuk'u açmıyor, arıyorum, açmıyor, arıyorum, açmıyor... En son gece bana döndü. ''oğlum'' dedim, ''sen oynadın mı?'' o da ''ya kara, ne yapayım, zorla oynattılar'' dedi. O da üzülüyor, ben oynamıyorum diye. Benim üzülmemi istemediği için bana söylememiş. Sonra oynamaya başladı, üç hafta sonra da ben ilk maçıma çıktım.''
Gönlümden Geçen Futbol Elçisi: Selçuk İnan...
Manisaspor'da Arda'yı takip ederken, göz ucuyla la bu çocuk da kim ki diye baktığım biriydi Selçuk. Sonra Trabzon'a gitti. Sonra da bize, Galatasaray'a geldi. İyi ki de geldi. Düşünsene böyle bir adamın Fenerbahçe'de oynadığını, Beşiktaş'ta ezildiğini... Allah muhafaza. Sevgili rakipler alınmasın ama bazı adamların kaderi bellidir. Selçuk o adamlardan birisi üzgünüm diyemiyorum tam aksine iyi ki böyle diyorum. Bugün doğum günü olunca Selçuk'u bloga konuk ettim. Bir cümle bir fotoğraf ile geçiştiremeyecek kadar özel birisi olduğu için de böyle laf lafı açtı. Nice senelere iki gözümün çiçeği, doğum günün kutlu olsun, hayatın sarı kırmızı olsun, başka renk göreme. Son cümlede bencilliğin de dibine vurdum ya, neyse. İyi ki varsın kara :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yazın bakalım 😎